Aile HukukuCİNSEL SORUNLAR NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI

Cinsel sorunlar nedeniyle açılan boşanma davası, aslında modern toplumda düşündüğümüzden daha sık karşılaşılan bir durumdur. Cinsel sorunlar, evlilikte ciddi uyumsuzluklara yol açarak evlilik birliğini temelden sarsabilmektedir. Toplumumuzun değer yargıları gereği çok dile getirilmese de pek çok boşanma davası açılırken asıl sebep cinsel problemler olabilmektedir. Evlilik, sevgi ve saygı kadar sağlıklı bir cinsel yaşamı da içerdiği için cinsel uyumun bozulması evlilik birliğini zedeleyen önemli bir faktördür. Bu yazıda, eşler arasındaki cinsel problemlerin hukuki açıdan boşanma sebebi sayılmasını ve sürece etkilerini kapsamlı şekilde ele alacağız.

İÇİNDEKİLER

CİNSEL SORUNLAR NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI ŞARTLARI

Eşlerin cinsel yaşamlarında ortaya çıkan ciddi sorunlar, evlilik birliğinin temelinden sarsılması kapsamında boşanma gerekçesi olarak ileri sürülebilir. Türk Medeni Kanunu’nda cinsel problemler özel bir boşanma nedeni olarak açıkça sayılmamış olsa da, bu tür sorunlar şiddetli geçimsizlik kapsamında genel boşanma nedeni olarak değerlendirilir. Cinsel birliktelikten kaçınılması, cinsel ilişkiyi gerçekleştirememe gibi durumlar, evlilik birliğini çekilmez hale getirebilir ve bu nedenle boşanma talebi haklı görülür. Ancak bu gerekçeyle dava açmadan önce makul bir sürenin geçmesi beklenir. Örneğin henüz evliliğin ilk günlerinde ortaya çıkan sorunlar hemen boşanma nedeni kabul edilmez. Yargıtay kararlarında da birkaç günlük evlilikte cinsel uyumsuzluk olduğu iddiasıyla boşanma sebebi oluşturulamayacağı vurgulanmıştır; özellikle sadece 5 günlük evlilik süresi, cinsel uyumsuzluk var demek için yeterli görülmemektedir. Dolayısıyla, eşlerin birbirine alışması ve problemin çözümü için makul bir süre tanınması önemlidir.

Boşanma davasının cinsel sorunlara dayandırılabilmesi için, yaşanan sorunun evlilik birliğini temelinden sarsacak ciddiyette olduğunun gösterilmesi gerekir. Eşlerin arasında cinsel ilişkiyi hiç yaşamamak veya sürekli kaçınmak, bu nedenle evlilikten beklenen yararların yok olması gibi durumlar kanıtlanabilmelidir. Hakim, somut olayın özelliklerine göre hem sorunun niteliğini hem de süresini değerlendirir. Eğer problem evliliğin devamını taraflar için beklenemeyecek derecede zorlaştırmışsa, Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması (TMK m.166) hükmüne dayanarak boşanmaya karar verilebilir. Aksi halde, özellikle çok kısa süreli evliliklerde hakim boşanma talebini reddedip eşlere sorunlarını çözmeleri için süre tanıyabilir.

BOŞANMA AVUKATA SOR

BOŞANMA AVUKATA SOR

CİNSEL SORUNLAR NEDENİYLE BOŞANMA SEBEBİ ÖRNEKLERİ

Evlilik içindeki cinsel hayatla ilgili problemler, hukuken geçerli ve haklı boşanma sebepleri olarak kabul edilebilmektedir. Peki hangi cinsel sorunlar boşanmaya gerekçe oluşturabilir? İşte bazı örnekler:

  • Cinsel birliktelik kuramama: Eşlerin evlilik boyunca hiç cinsel ilişki yaşayamamaları veya buna fizyolojik bir engel bulunması.
  • Cinsel ilişkiden sürekli kaçınma: Taraflardan birinin sebepsiz şekilde veya psikolojik nedenlerle yakınlıktan kaçması.
  • Cinsel isteksizlik: Eşlerden birinin kronik biçimde cinsel arzu duymaması ve bu durumu değiştirmek için çaba göstermemesi.
  • Cinsel uyumsuzluk: Eşlerin cinsel beklenti ve tercihlerinin tamamen farklı olması, birbirlerini tatmin edememeleri.
  • Erken boşalma: Erkekte yaşanan ve cinsel ilişkiyi sağlıklı sürdürmeyi engelleyen erken orgazm sorunu.
  • İktidarsızlık (erektil disfonksiyon): Erkekte cinsel ilişkiyi gerçekleştiremeyecek biçimde sertleşme sorunu olması.
  • Vajinismus: Kadında görülen ve cinsel ilişkiye izin vermeyen psikolojik/fizyolojik kasılma sorunu.

Yukarıda sayılan cinsel problemler, geçici mi kalıcı mı olduğu ve çözümünün mümkün olup olmadığı açısından değerlendirilmeye muhtaçtır. Hakim, sorunun geçici bir rahatsızlıktan mı kaynaklandığına bakar. Eğer problem geçici ve tedavi edilebilir nitelikteyse, bu sorunu yaşayan tarafın iyileşmek için çaba gösterip göstermediği de büyük önem taşır. Örneğin, vajinismus sorunu tek başına eşe kusur atfedilmesine yol açmaz; ancak bu soruna rağmen eş tedaviyi reddediyorsa durum farklı yorumlanır. Aynı şekilde erken boşalma veya iktidarsızlık problemi yaşayan eşin tedavi arayışına girip girmemesi, davada kusur belirlenirken dikkate alınır. Sonuç olarak, cinsel problem kalıcı değilse ve çözüme yönelik samimi bir çaba gösteriliyorsa evliliğin kurtulması adına bu faktörler göz önünde bulundurulur. Aksi takdirde, sorun kalıcı hale gelip evlilik birliğini temelinden sarsmışsa boşanma kararı kaçınılmaz olabilecektir.

EVLİLİKTE CİNSEL SORUNLAR PSİKOLOJİK ŞİDDET SAYILIR MI?

Evlilik içinde eşlerin birbirine uyguladığı psikolojik şiddet, ülkemizde oldukça yaygın bir sorundur. Özellikle kadınlar, eşlerinden gelen sistematik duygusal baskıya, hakarete veya aşağılamaya maruz kalabilmektedir. Psikolojik şiddet, fiziksel şiddet içermese de kişinin özsaygısını zedeleyen, onu değersiz hissettiren davranışları kapsar. Sürekli eleştiri, alay, küçük düşürme, tehditle baskı altına alma gibi tutumlar psikolojik şiddetin örnekleridir. Peki evlilikte yaşanan cinsel sorunlar bu kapsama girer mi?

Tek başına cinsel sorunların yaşanması, herhangi bir art niyet olmaksızın ortaya çıktığında psikolojik şiddet olarak nitelendirilmez. Çünkü cinsel işlev bozuklukları veya uyumsuzluklar çoğu zaman tarafların istemeden karşılaştığı sağlık veya uyum problemleridir. Yani eşin cinsel ilişkiye girememesi veya isteksizliği, özünde diğer eşi incitmek amacı taşımaz ve bu nedenle doğrudan psikolojik şiddet sayılmaz. Ancak, cinsel sorun yaşayan eşe karşı diğer eşin tutumu burada belirleyici olacaktır. Eğer eşlerden biri, tamamen kusuru olmadan cinsel problem yaşayan diğer eşi bu durumundan dolayı aşağılıyor, alaycı sözlerle incitiyor veya küçük düşürücü davranışlar sergiliyorsa, işte bu tutumlar psikolojik şiddet kapsamına girer. Örneğin, eşinin iktidarsızlığı ile dalga geçen, onu bu nedenle sürekli suçlayan veya hakaret eden kişi aslında karşı tarafa duygusal zarar vermektedir. Bu tür davranışlar aile içi psikolojik şiddet olarak değerlendirilebilir ve boşanma davasında kusur olarak karşı tarafa yüklenebilir. Sonuç olarak, cinsel sorunun kendisi değil fakat o soruna eşlik eden aşağılayıcı ve incitici tavırlar psikolojik şiddet olarak kabul edilir ve hukuki süreçte önem taşır.

CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEME BOŞANMA SEBEBİ MİDİR?

Toplumumuzda her ne kadar cinsellik açıkça konuşulan bir konu olmasa da evlilikte çiftlerin cinsel birliktelik yaşaması beklentisi son derece doğaldır. Evlilik kurumunda eşler karşılıklı sevgi, saygı, sadakat bekledikleri gibi cinsel tatmin de beklerler. Nitekim Yargıtay, cinsel ilişkinin evliliğin temel unsurlarından biri olduğunu pek çok kararında dile getirmektedir. Bu nedenle evlilik içinde cinsel ilişkiye girmeme hali süreklilik kazanırsa boşanmayla sonuçlanabilir. Ancak her “cinsel ilişki kuramama” durumu otomatik olarak boşanma kararı ile neticelenmez; mahkeme bazı kriterleri değerlendirir:

Öncelikle hakim, cinsel birlikteliğin yaşanamama sebebini araştırır. Sorun fiziksel bir rahatsızlıktan mı kaynaklanıyor yoksa psikolojik mi, bunu tespit ettirmek için genellikle uzman raporu ister. Eğer sorun fizyolojik ve tedavi edilebilir türdense, hakim hemen boşanmaya hükmetmek yerine eşleri çözüm için bir tedavi sürecine yönlendirebilir. Örneğin vajinismus, erken boşalma veya ereksiyon bozukluğu gibi sorunlar çoğu zaman tıbbi yardımla giderilebilecek sorunlardır. Mahkeme bu gibi durumlarda “evliliği kurtarabilir miyiz” düşüncesiyle eşlerden tedaviye sıcak bakmalarını bekler. Tedavi ile çözülebilecek bir problemi bulunan eş, mahkemenin bu telkinine rağmen yardım almayı reddederse bu tutum kusurlu olarak değerlendirilecektir. Tedaviyi kabul etmeyen ve sorunu sürüncemede bırakan taraf, evlilik birliğinin devamını imkânsız hale getirdiği için kusur yüklenir; dolayısıyla diğer eşin talebi halinde maddi veya manevi tazminat ödemek durumunda kalabilir.

Bütün bu aşamalardan sonra, hala cinsel hayatlarındaki problemi çözemeyen veya çözüme yanaşmayan eşler söz konusuysa hakim, yaşananların evlilik birliğini temelden sarstığına kanaat getirerek boşanma kararı verebilir. Yani cinsel ilişkiye girmemek, eğer evliliği sürdürülemez noktaya getirmişse boşanma sebebidir. Her ne kadar dışarıdan ekonomik, sosyal ya da kişisel nedenler boşanmaya yol açmış gibi görünse de, bazen altındaki temel gerekçe cinsel sorunlar olabilmektedir. Nitekim birçok boşanma vakasında, dile getirilmese bile tarafları ayrılığa sürükleyen önemli etkenlerden biri cinsel uyumsuzluk ya da tatminsizliktir.

CİNSEL SORUNLAR NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI NASIL AÇILIR?

Eşler arasındaki cinsel sorunlar, zamanla aradaki bağı ve uyumu zedeleyerek evlilik kurumuna zarar verebilir. Eğer cinsel hayatlarındaki ciddi problemler nedeniyle evliliği sürdüremeyecek hale gelmişlerse, taraflar Türk Medeni Kanunu m.166 uyarınca boşanma davası açabilir. Bu madde, “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Yani cinsel sorunlar, evlilik birliğinin temelinden sarsılması kapsamında genel boşanma sebebi olarak ileri sürülmektedir. Uygulamada bu durum, halk arasında “şiddetli geçimsizlik” olarak da bilinir.

Cinsel sorunlara dayanarak boşanma davası açacak kişi, öncelikle aile mahkemesinde bir boşanma dilekçesi ile süreci başlatmalıdır. Dilekçede evlilikte yaşanan cinsel problem açık ve dürüst bir şekilde ifade edilmelidir. Bu tür davalarda, tarafların beyanları genellikle birbiriyle çelişebilir; bu nedenle iddiaları destekleyecek olguların belirtilmesi önemlidir. Mahkeme, somut olayın özelliklerine göre gerek görürse tarafları tıbbi muayeneye yönlendirebilir ya da uzman raporu talep edebilir (aşağıda detaylanmıştır). Boşanma dilekçesinde aynı zamanda boşanmanın sonuçları da talep edilebilir. Örneğin eşinden kaynaklanan cinsel sorunu sebebiyle evlilik hayatı bitme noktasına gelen taraf, diğer eşi kusurlu görüyorsa tazminat isteyebilir. Ancak belirtmek gerekir ki, cinsel problemlerde kusur iddiasını ispatlamak kolay değildir. Bu nedenle tazminat talep edecek tarafın elinde karşı tarafın kusurunu gösterir deliller olması son derece önemlidir.

İç İpucu: Cinsel sorunlardan ötürü boşanma davası genellikle çekişmeli boşanma olarak ilerler. Zira eşler arasında özel ve hassas bir konu olan cinsellik hakkındaki iddialar, çoğu zaman anlaşmalı boşanma protokolüyle kolayca çözülemez. Bu yüzden dilekçede ileri sürülen gerekçelerin ve taleplerin hukuki zeminde doğru ifade edilmesi için bir avukat desteği almak yararlı olacaktır.

CİNSEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN TEDAVİDEN KAÇINMA

Cinsel problemler kimi zaman sağlık sorunlarından, kimi zaman da tamamen bireysel tercihlerden veya psikolojik durumlardan kaynaklanabilir. Boşanma davası sürecinde, mahkeme önce sorunun fizyolojik mi psikolojik mi olduğunun anlaşılmasını ister. Örneğin erkeğin iktidarsızlığı altında yatan neden kalp-damar rahatsızlığı olabilir ya da kadının cinsel isteksizliği depresyon kaynaklı olabilir. Sebep belirlendikten sonra, eğer sorun giderilebilir bir durum ise eşlerin tedaviye açık olup olmadığı incelenir.

Hakim, cinsel sorundan dolayı dava açıldığında – sorunun çözümü mümkünse – öncelikle taraflara bu çözümü denemelerini tavsiye eder. Bir anlamda mahkeme, evliliği kurtarmak adına eşleri tedavi ve terapi sürecine yönlendirebilir. Ancak bazı durumlarda kişiler inatla tedaviyi reddedebilmektedir. Örneğin vajinismus sorunu yaşayan bir kadının terapiye yanaşmaması veya erken boşalma sorunu yaşayan erkeğin hekime gitmeyi kabul etmemesi gibi. Bu gibi hallerde, problem aslında çözülebilir olsa bile tedaviden kaçınan eş kusurlu kabul edilecektir. Çünkü kanunen evlilik birliği içerisinde eşlerden beklenen, problemleri çözmek için makul çaba göstermektir. Tedaviyi reddetmek, sorunu devam ettirerek evliliği çıkmaza sokmak anlamına gelir. Dolayısıyla kusurlu bulunan eş, diğer tarafın talebi halinde maddi ya da manevi tazminat ödemek zorunda kalabilir.

Özetle, cinsel sorun yaşayan tarafın bu sorunu gidermek için profesyonel yardım almayı reddetmesi, boşanma davasında aleyhine sonuçlar doğurur. Hakim bu durumu, evliliğin temelinden sarsılmasında o eşin kusuru olarak değerlendirir. Eğer tedavi imkânı varken sorun çözümsüz bırakılmışsa, evlilik birliğinin bozulmasından tedaviyi reddeden taraf sorumlu tutulabilir.

CİNSEL UYUŞMAZLIK VE EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI

Cinsel uyumsuzluk, eşlerin cinsel istek ve beklentilerinin birbirinden tamamen farklı olması durumudur. Kimi zaman çiftler evliliğin ilk dönemlerinden itibaren cinsel açıdan anlaşamadıklarını fark edebilir, bazen de yıllar içinde değişen şartlar bu uyumu bozabilir. Her iki durumda da cinsel uyumsuzluk, evlilik içi huzuru ve mutluluğu önemli ölçüde etkileyen bir sorundur. Cinsel uyum sorunu yaşayan eşlerde zamanla duygusal bağların zayıfladığı, aradaki iletişimin koptuğu görülür. Birbirinden uzaklaşan ve tensel yakınlığı kalmayan çiftlerin evlilik bağı da giderek temelinden sarsılmaya başlar.

Eşler arasındaki cinsel beklenti farklılıkları, eğer evlilik birliğini sürdürülemez hale getirecek boyuta ulaşmışsa haklı bir boşanma sebebidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken, her evliliğin dinamiklerinin farklı olduğudur. Bazı çiftler için cinsellik ön planda olmayabilir ve uyumsuzluğu tolere edebilirler; bazılarında ise cinsel tatminsizlik diğer sorunları tetikleyerek evliliği bitirme noktasına getirebilir. Bu yüzden cinsel uyumsuzluk yaşayan eşlerin öncelikle açık iletişim kurmaları, mümkünse bir uzmandan profesyonel destek almaları önerilir. Bazen evlilik terapileri veya cinsel terapiler sayesinde çiftler orta yolu bulabilir ve evliliklerini kurtarabilirler.

Hukuki açıdan bakıldığında da, sırf cinsel uyumsuzluk gerekçesiyle mahkemeye başvurulduğunda hakim eğer sorunun çözülebilir olduğuna kanaat getirirse hemen boşanmaya hükmetmeyebilir. Önce taraflara bu sorunu çözmeleri için fırsat tanınabilir. Ancak tüm çabalara rağmen cinsel uyum sağlanamıyorsa ve bu durum evlilik birliğini sürdürmeleri beklenmeyecek derecede zedelemişse, boşanma kararı verilecektir.

CİNSEL SORUNLARDA İSPAT YÜKÜ KİME AİTTİR?

Boşanma davalarında genel ilke olarak, hangi taraf iddia ileri sürüyorsa ispat yükü de ona aittir. Cinsel sorunlar boşanma aşamasına gelmiş bir evlilikte gündeme getiriliyorsa, mahkeme sonucunda eşlerden biri kusurlu bulunabilir. Yargıtay içtihatlarına göre cinsel birliktelik kuramamak, cinsel ilişkiden sürekli kaçınmak veya cinsel ilişkiyi başaramamak gibi durumlar evlilikte yerine getirilmemiş yükümlülükler olup kusur sayılmaktadır. Ancak burada önemli bir ayrım vardır: Eğer cinsel ilişkiyi engelleyen sorun tamamen tedavi imkânı olmayan bir sağlık probleminden kaynaklanıyorsa, eşe kusur atfedilmez. Kişinin elinde olmayan, giderilemez bir hastalık durumunda o eş kusurlu kabul edilmez. Buna karşılık, tedavisi mümkün bir rahatsızlık olmasına rağmen kişi tedaviden kaçınıyorsa ya da ortada hiçbir sağlık sorunu yokken eşine karşı cinsel yakınlığı reddediyorsa bu davranışlar kusurlu sayılacaktır.

Cinsel sorunlar nedeniyle boşanmada kusurun tespiti hakimin takdirine bağlıdır ve her somut olayda farklılık gösterebilir. İspat yükü ise kusuru iddia eden tarafa aittir. Yani, eşinin cinsel sorunlar nedeniyle evlilik görevlerini yapmadığını öne süren kişi, bu iddiasını ispatlamak durumundadır. Ne var ki evlilik içi cinsel meseleler mahrem konular olduğundan ispat etmek bir hayli güç olabilir. Genellikle kişiler, eşleriyle yaptıkları yazışmaları, mesajlaşmaları veya bu konudaki konuşmaları delil olarak sunmaya çalışmaktadır. Örneğin, eşinin kendisiyle birlikte olmaktan kaçındığını belirttiği bir SMS veya e-posta, mahkemede dolaylı da olsa ispat aracı olarak değerlendirilebilir. Bunun dışında, varsa tıbbi raporlar önemli delillerdir. Cinsel soruna dair doktordan alınmış teşhis raporları, tedaviye ilişkin kayıtlar veya psikolojik değerlendirmeler mahkemece dikkate alınabilir. Sonuç itibariyle, cinsel ilişkiye girmemek gibi özel bir durumun ispatı her ne kadar zor olsa da mesajlar, mektuplar, e-postalar, uzman raporları gibi belgelerle desteklenmesi istenecektir.

CİNSEL SORUNLARDA HAKİMİN TAKDİR HAKKI

Cinsel sorunlar sebebiyle açılan boşanma davalarında hakim, geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Mahkeme, davayı önüne gelen her somut olaya göre ayrı ayrı değerlendirir ve hemen boşanma kararı vermek yerine bazı süreçleri işletmeyi tercih edebilir. Hakimin ilk dikkat edeceği husus, yukarıda da değindiğimiz makul sürenin geçip geçmediğidir. Eğer evlilik henüz çok yeni ve taraflar cinsel uyumu yakalamak için yeterli zamana sahip değilse, hakim aceleci davranmayabilir. Örneğin evliliklerinin ilk haftasında “cinsel birliktelik kuramadık” diye dava açan çifti, “makul süre geçmediği” gerekçesiyle geri çevirebilir. Bu, yargısal deneyimde de karşılaşılan bir durumdur; erken davaların Yargıtay tarafından onanmadığı örnekler bulunmaktadır.

Hakimin inceleyeceği bir diğer önemli konu, sorunun kaynağı ve altındaki sebep olacaktır. Cinsel problemin fizyolojik mi, psikolojik mi olduğunun belirlenmesini isteyecektir. Bu amaçla mahkeme, gerektiğinde tarafların devlet hastanesinden ya da uzmanlardan sağlık raporu almasını talep eder. Raporda sorunun tıbbi bir nedeni olup olmadığı, varsa tedaviye yanıt verip veremeyeceği ortaya konur. Eğer rapor sonucunda sorun çözülebilir görünüyorsa hakim genellikle boşanma yerine önce çözüm yollarına yönlendirme yapar. Örneğin, psikolojik kaynaklı bir isteksizlik varsa aile terapisine gitmelerini önerebilir ya da tıbbi tedaviye zaman tanıyabilir. Tüm bu girişimlere rağmen eşler bir araya gelemiyorsa veya içlerinden biri iyileşmeyi reddediyorsa, artık hakim nihai kararı vermeye yaklaşır. Karar aşamasında da tarafların kusur durumunu göz önünde bulundurur. Eğer bir taraf tamamen iyi niyetli olup diğerinin kusurlu davranışları (örneğin cinsellikten kaçınması) sonucu evlilik bitme noktasına geldiyse, kusurlu eş aleyhine kararlar (tazminat gibi) verilebilir. Hakim, bütün bu süreçlerde hem toplumsal değerleri hem de somut olayın gerekliliklerini dikkate alarak hakkaniyete uygun bir sonuç çıkarmaya çalışır.

CİNSEL SORUNLARIN BOŞANMADA KUSUR DURUMUNA ETKİSİ

Boşanma davalarında eşlerin kusur durumu, tazminat ve nafaka gibi sonuçları doğrudan etkileyen bir husustur. Cinsel sorunların ileri sürüldüğü davalarda da, bu sorunlara sebebiyet veren veya çözümünü engelleyen taraf kusurlu duruma düşebilir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca; cinsel birliktelikten kaçınma, cinsel tiksinti duyma (eşine karşı cinsel yakınlıktan iğrenme), tedavi edilebilir cinsel sorun varken tedaviden kaçınma veya sorunu çözmek için hiç çaba göstermeme gibi haller boşanmada kusurlu kabul edilmektedir. Çünkü evlilik birliği içerisinde eşlerin birbirine karşı sevgi ve saygı kadar cinsel anlamda da yükümlülükleri vardır. Taraflardan birinin hiçbir geçerli sebep yokken cinsel yükümlülüğünü sürekli ihlal etmesi, diğer eşi manevi olarak incitebilir ve aralarındaki gerginliği tırmandırabilir. Zamanla büyüyen bu gerginlik, boşanma aşamasına gelindiğinde kusur değerlendirmesinde öne çıkar.

Kısaca söylemek gerekirse, evlilik hayatında cinsel görevlerini yerine getirmeyen ve bunda haksız bulunan taraf kusurlu eş konumuna düşebilir. Bunun hukuki sonucu olarak da, karşı tarafın talebi doğrultusunda maddi ve manevi tazminat ödemekle yükümlü kılınabilir. Örneğin, hiçbir sağlık sorunu olmadığı halde eşiyle cinsel ilişkiye girmeyi reddeden bir kişi tamamen kusurlu bulunursa, boşanma neticesinde diğer eşe manevi zararları için tazminat ödeyebilir. Boşanmada kusur sayılan haller arasında değerlendirilen bu tür davranışlar, hem boşanma kararı verilmesinde hem de boşanmanın mali sonuçlarında belirleyici olabilir[8][9]. Sonuç olarak cinsel sorunlar, boşanmaya yol açmakla kalmayıp kusurlu tarafa ekonomik sorumluluklar da yükleyebilmektedir.

CİNSEL SORUNLAR NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI

CİNSEL SORUNLAR NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI

CİNSEL SORUNLARDA TAZMİNAT VE NAFAKA HAKKI

Cinsel sorunlar nedeniyle açılan boşanma davalarında, kusurun kimde olduğu doğru tespit edilirse buna bağlı tazminat ve nafaka talepleri gündeme gelebilir. Kusurlu olan eşin, diğer eşe manevi veya maddi tazminat ödemesi mümkündür; elbette bunun için kusuru iddia eden tarafın mahkemeden talepte bulunması ve kusurun ispatlanması gerekecektir. Yukarıda hangi durumların kusur sayılabileceğini detaylıca ele aldık. Peki, cinsel sorunlar yüzünden boşanan bir eşin nafaka hakkı var mıdır?

Türkiye’de boşanma durumunda hükmedilebilen dört çeşit nafaka türü bulunmaktadır: Yoksulluk nafakası, iştirak nafakası, tedbir nafakası ve yardım nafakası. Görüldüğü üzere mevzuatımız cinsel sorunlar için özel bir nafaka türü öngörmemiştir. Nafaka, boşanma sonrasında ekonomik olarak daha zayıf konuma düşecek eşin korunması amacına yöneliktir. Bu nedenle nafaka hakkı doğrudan boşanma sebebine bağlı değildir; daha çok tarafların boşanma sonrası mali durumları ve ihtiyaçlarıyla ilgilidir. Ancak boşanma sebebi dolaylı şekilde nafaka kararını etkileyebilir. Örneğin boşanmada ağır kusurlu olan taraf, diğer eş lehine yoksulluk nafakası ödemek zorunda kalmaz (çünkü yoksulluk nafakası alacak kişinin boşanmada daha az kusurlu olması gerekir). Bu açıdan, cinsel sorunlar nedeniyle boşanmalarda kusur kimin üzerinde ise nafaka hususu da o oranda şekillenecektir.

Özetle, cinsel sorunlara dayalı boşanma davalarında da genel nafaka koşulları geçerlidir. Eğer boşanma yüzünden ekonomik olarak güç durumda kalacak bir eş varsa ve nafaka talep ediyorsa, mahkeme onun nafaka hakkını değerlendirecektir. Boşanmanın nedeni tek başına nafaka bağlanması için engel değildir. Önemli olan, nafaka isteyen tarafın boşanmada daha ağır kusurlu olmaması ve boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasıdır. Bu şartlar sağlanıyorsa cinsel sorunlar yüzünden boşansa da nafaka alabilir. Aynı şekilde, cinsel sorun yaşayan ve evliliği yürütemeyen taraf kusursuz veya az kusurlu ise, karşı taraftan manevi tazminat da talep edebilir. Yani cinsel sorunlarda kusur kime aitse, tazminat ve nafaka talepleri buna göre şekillenecektir.

CİNSEL SORUNLARDA UZMAN GÖRÜŞÜ VE RAPORLARIN ÖNEMİ

Cinsel problemler boşanma sebebi olarak öne sürüldüğünde, tarafların anlatımları çoğu zaman birbirini tutmaz veya suçlamalar şeklinde olabilir. Bu durumda mahkeme, gerçeği ortaya çıkarmak ve adil bir karar verebilmek adına uzman görüşüne başvurmayı uygun bulabilir. Özellikle cinsel işlev bozuklukları veya psikolojik kaynaklı cinsel sorunlar söz konusu ise, hakim tarafların bir sağlık kuruluşundan rapor almasını isteyebilir. Bu raporlar, psikolog, psikiyatrist veya üroloji/jinekoloji gibi cinsel sağlık doktorları tarafından düzenlenir. Amaç, eşler arasındaki cinsel sorunun objektif bir değerlendirmesini yapmaktır.

Uzman raporları, mahkemeye birden çok açıdan ışık tutar. Öncelikle sorunun tıbbi olarak tanımı ve ciddiyeti netleşir. Örneğin, raporda kadında vajinismus teşhisi konulmuşsa bunun tedaviye yanıt verip veremeyeceği de belirtilir. Aynı şekilde erkekte ciddi bir hormonal bozukluk tespit edilirse, bunun kalıcı mı geçici mi olduğu ortaya konur. Raporda ayrıca, tarafların sorunu çözmek için çaba gösterip göstermediği, tedaviyi kabul edip etmedikleri gibi bilgiler de yer alabilir. Bu durum, kusur değerlendirmesinde çok önemlidir: Sorunu olan eş çaba harcamış ama sonuç alamamışsa bu onun lehine bir durumken, sorunu varken hiçbir çaba göstermemişse aleyhine olacaktır. Uzman görüşleri sayesinde hakim, teknik ve tıbbi konuları daha iyi anlayarak kararını şekillendirir.

Bazen de mahkeme, sadece raporla yetinmeyip duruşma esnasında uzman tanık dinleyebilir. Özellikle psikolojik şiddet boyutu iddia ediliyorsa, aile terapistleri veya psikologlar genel kanaatlerini sunabilir. Tüm bu bilgiler ışığında hakim, eşlerin kusur durumunu daha objektif değerlendirme imkânı bulur. Sonuç olarak, cinsel sorunlu boşanma davalarında uzman raporları, hem gerçeğin tespitinde hem de çözüm yollarının belirlenmesinde son derece önemli araçlardır. Hakimin adil ve hakkaniyetli bir hüküm vermesine yardımcı olur.

CİNSEL SORUNLARLA BOŞANMA DAVASI VE VELAYET

Cinsel uyumsuzluk ya da cinsel problemler, sadece yeni evli çiftlerde değil uzun süreli hatta çocuk sahibi çiftlerde dahi ortaya çıkabilmektedir. Sağlık sorunları, geçirilen travmalar, psikolojik dalgalanmalar, fiziksel değişimler veya yoğun stres gibi sonradan oluşan pek çok etken, yıllar sonra bile eşlerin cinsel hayatını olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle uzun yıllar evli kalmış veya çocukları olan çiftlerin bile cinsel sorunlar yüzünden boşanmak istediklerine rastlanılmaktadır. Peki böyle durumlarda çocukların velayeti nasıl etkilenir?

Türk hukukunda, boşanma davalarında çocuğun velayetine ilişkin karar verilirken çocuğun üstün yararı ilkesi esas alınır. Yani mahkeme, anne-babanın kusurundan ziyade çocuğun hangi ebeveynle kalmasının onun gelişimi ve mutluluğu açısından daha iyi olacağını değerlendirir. Bu demektir ki boşanmada kusurlu olan taraf bile, eğer çocuğun menfaatlerini daha iyi sağlayabilecek durumda ise velayeti kazanabilir. Cinsel sorunlar nedeniyle boşanma davasında da durum farklı değildir. Eşlerden biri cinsel problemler yüzünden kusurlu bulunsa bile, çocuğun bakımını ve ihtiyaçlarını daha iyi karşılayabilecek durumdaysa mahkeme velayeti ona verebilir.

Elbette ki boşanmaya yol açan kusurun velayet konusunda hiç etkisi yok diyemeyiz. Hakim, çocuğun ahlaki ve duygusal ortamını değerlendirirken anne veya babanın tutumlarına bakacaktır. Örneğin, ebeveynlerden biri diğerine cinsel konuda psikolojik şiddet uygulamışsa bu onun karakteri hakkında bir gösterge olabilir ve çocuğa nasıl davranacağı konusunda soru işareti yaratabilir. Ancak yine de velayet kararı verilirken nihai kriter, çocuğun fiziksel ve ruhsal açıdan hangi ebeveynde daha iyi koşullarda büyüyeceğidir. Mahkeme, çocuğun yaşını, alıştığı düzeni, anne-baba ile ilişkisini, bakım ve gözetim şartlarını detaylı inceler. Neticede, cinsel sorunlar yüzünden boşanmış olmak tek başına velayeti belirlemez. Çocuğun üstün yararı hangi taraftaysa velayet o tarafa bırakılır. Boşanma sürecinde kusurlu sayılan eş, eğer çocuğun ihtiyaçlarını karşılamada daha avantajlı ise velayeti alabilir. Bununla birlikte kusurlu ebeveyn lehine velayet verilse bile, hakim gerekli görürse çocuğun güvenliği ve sağlıklı gelişimi için ek önlemler (örneğin pedagog görüşmeleri, denetimli kişisel ilişki) alabilir. Unutulmamalıdır ki velayet konusunda mahkemenin önceliği anne ya da babayı “cezalandırmak” değil, çocuğun geleceğini sağlamaktır.

CİNSEL SORUNLAR NEDENİYLE BOŞANMA DAVASINDA MAL PAYLAŞIMI

Boşanma davalarında mal paylaşımı yapılırken çeşitli hususlar dikkate alınır. Bunların başında evliliğin hangi tarihte yapıldığı gelir. Türk Medeni Kanunu’na göre 01.01.2002’den sonra yapılan evliliklerde, eşler arasında farklı bir düzenleme yoksa yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Yani evlilik içinde edinilen mallar, boşanma halinde kural olarak eşit şekilde paylaşılır. (01.01.2002 tarihinden önce evlenenler için ise o tarihe kadar mal ayrılığı rejimi, sonrasında edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanmaktadır.) Eğer eşler, evlilik öncesinde mal rejimi konusunda farklı bir anlaşma yapmak istemişlerse bunu evlilik sözleşmesi ile gerçekleştirebilirler. Ancak çoğu çift evlilik sözleşmesi yapmadığından, boşanırken edinilmiş malların yarı yarıya paylaşılması esası gündeme gelir.

Cinsel sorunlar nedeniyle açılan boşanma davalarında da mal paylaşımı, genel kurallara göre yapılır. Boşanmaya sebep olan olay her ne kadar cinsel uyumsuzluk olsa da bu, malların nasıl bölüşüleceğini doğrudan etkilemez. Kusur, tıpkı velayet meselesinde olduğu gibi, mal paylaşımında da tek başına belirleyici değildir. Mahkeme, evlilik süresince edinilen malları kimin hak edeceğine karar verirken kusura değil, yasal mal rejimi hükümlerine bakar. Ancak şu da belirtilmeli: Mal paylaşımı sürecinde eğer tarafların mallarına ilişkin kötü niyetli davranışları olmuşsa, bu durumlar kusur kapsamında değerlendirilebilir. Örneğin boşanma aşamasında eşlerden birinin malları kaçırması, mal varlığını gizlemesi veya ortak malları sırf diğer eşe vermemek için kötüye kullanması gibi haller, onun aleyhine sonuç doğurabilir. Bu tür mal kaçırma veya mala zarar verme fiilleri, hakim tarafından paylaşıma dair kararda dikkate alınır ve kusurlu tarafa daha az pay bırakılması gibi uygulamalara yol açabilir. Fakat cinsel sorun yaşanması olgusunun kendisi, mal paylaşımında bir yaptırıma neden olmaz.

Özetle, cinsel sorunlar yüzünden boşanma davası açıldığında mal rejiminin tasfiyesi genel kurallar çerçevesinde yürür. Edinilmiş mallar yarı yarıya bölünür, kişisel mallar ise sahibinde kalır. Kusur durumu mal paylaşımını kural olarak değiştirmez; sadece yukarıda değinilen istisnai haller mevcutsa etkili olabilir. Eşler boşanırken maddi konuları ayrıca anlaşarak protokole bağlamamışlarsa, mahkeme yasal mal rejimini uygulayarak adil bir dağılım yapacaktır.

SIKÇA SORULAN SORULAR

Boşanma Davasında Cinsel İlişkiden Kaçınma Nasıl İspatlanır?

Evlilikte cinsel ilişkiden kaçınma olgusunu kanıtlamak zordur, çünkü genellikle özel hayatın mahremiyetine girer. Ancak eşler arasındaki yazışmalar, mesajlar veya bu durumu ima eden konuşma kayıtları dolaylı delil olarak sunulabilir. Örneğin, bir tarafın diğerine attığı mesajlarda cinsel yakınlıktan sürekli kaçındığını belirtmesi veya özür dilemesi gibi ifadeler mevcutsa, mahkeme bunları dikkate alabilir. Bunun dışında, tarafların ifadesi ve tanık beyanları da (çok sınırlı da olsa) yardımcı olabilmektedir.

Cinsel Hastalık Boşanma Sebebi Midir?

Eşlerden birinde cinsel ilişkiyi imkânsız kılan veya evlilik birliğini sarsacak nitelikte bir cinsel hastalık bulunması, boşanma sebebi olarak kabul edilebilir. Örneğin, sürekli cinsel birlikteliği engelleyen bir sağlık sorunu evlilikten beklenen yararları yok ettiği için boşanmaya gerekçe olabilir. Ancak bu durumda yine de kusur değerlendirmesi yapılır: Hastalık tedavi edilemez nitelikteyse eşe kusur yüklenmez, sadece evlilik birliğinin temelden sarsılması sebebiyle boşanma kararı verilir.

Eş Yatakta Cinsel Görevden Kaçarsa Ne Olur?

Eşin, evlilik içindeki cinsel görevini yerine getirmemesi ve bunu sürekli hale getirmesi boşanma sebebi olabilir. Sürekli kaçınan taraf, herhangi bir makul nedeni olmaksızın bu davranışı sergiliyorsa kusurlu sayılır. Mahkeme, böyle bir durumda kaçınan eşin tutumunu evlilik birliğinin sarsılmasına yol açan bir kusur olarak değerlendirir. Sonuçta da, diğer eşin talebi halinde kusurlu tarafa boşanma tazminatı (maddi/manevi) yükümlülüğü doğabilir.

Vajinismus Boşanmada Kusur Sayılır Mı?

Vajinismus, kadının istem dışı kasılmaları nedeniyle cinsel ilişkiye girememesi sorunudur. Tek başına vajinismus varlığı, o eşi doğrudan kusurlu yapmaz çünkü bu tıbbi bir durumdur. Ancak vajinismus problemi yaşayan kadın, tedavi olma imkânı bulunduğu halde bunu kesin olarak reddeder ve evliliğin cinsel yönünü tamamen kapatırsa, bu tutum kusur olarak değerlendirilebilir. Yani vajinismusun kendisi değil, tedaviden kaçınılması kusur sayılabilir.

Kısırlık Boşanma Sebebi Midir?

Eşlerden birinin kısır olması (çocuk yapamama) tek başına özel bir boşanma sebebi değildir. Kısırlık, Medeni Kanun’da boşanma nedeni olarak sayılmamıştır. Ancak çocuk sahibi olamamak evlilik birliğini temelinden sarsacak derecede taraflarda sorun yaratıyorsa, bu durum genel boşanma sebebi kapsamında değerlendirilebilir. Örneğin, bir taraf için çocuk sahibi olmak hayati derecede önemliyse ve diğer eşin kısırlığı nedeniyle evlilikte ciddi çatışmalar yaşanıyorsa boşanma sebebi olabilir. Yine de genellikle mahkeme, kısırlığı boşanma nedeni olarak değil, evlilik birliğinin sarsılmasının bir parçası olarak ele alır.

Çocuk İstememek Boşanma Sebebi Midir?

Eşlerden birinin çocuk sahibi olmak istememesi, diğer eş için hayal kırıklığı yaratıp evlilikte onarılamaz bir çatışma çıkarıyorsa boşanma sebebi olabilir. Özellikle evlilik öncesi konuşulmamış fakat sonradan taraflardan biri kesin biçimde çocuk istemediğini ortaya koymuşsa ve bu durum evlilik birliğine zarar veriyorsa, hakim bunu evlilik birliğinin temelinden sarsılması kapsamında değerlendirir. Özetle, “çocuk istemiyorum” tutumu yüzünden evlilik ortak hayatı sürdürülmez hale gelmişse, diğer eş boşanma davası açabilir.

İktidarsızlık Boşanma Sebebi Olur Mu?

İktidarsızlık (ereksiyon yeteneğinin olmaması veya cinsel ilişkiyi gerçekleştirememe), evlilikte cinsel ilişki kurulamamasına yol açan bir faktördür. Bu sorun evliliğin cinsel boyutunu tamamen ortadan kaldırdığı için boşanmaya sebebiyet verebilir. Mahkeme, iktidarsızlık durumunda öncelikle bunun tedavisinin mümkün olup olmadığına bakar. Tedavisi mümkün değilse, sorunu yaşayan eşe kusur atfedilmeksizin evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanma kararı verilebilir. Tedavisi mümkün olup da reddedilmişse, iktidarsız eş kusurlu kabul edilebilir ve diğer eş lehine tazminat hükmedilebilir.

Cinsel İsteksizlik Boşanma Davasında Kusur Sayılır Mı?

Eşlerden birinin kronik cinsel isteksizlik yaşaması, evlilik görevlerini yerine getirmemek anlamına gelebilir. Ancak bunun kusur sayılması, isteksiz olan eşin bu durumu kabullenme şekline bağlıdır. Eğer cinsel isteksizlik yaşayan taraf, sorunu çözmek için çaba harcıyor, doktora gidiyor veya terapi alıyorsa, bu iyi niyetli tutum onu kusurlu olmaktan kurtarabilir. Fakat hiçbir çaba göstermiyor, eşini sürekli reddediyor ve evliliği bu yüzden tehlikeye atıyorsa, mahkeme bu eşi kusurlu addeder. Sonuçta cinsel isteksizlik sorunu çözülebilecekken çözülmemiş ve evlilik zarar görmüşse, isteksiz eş boşanmada kusurlu sayılabilir.

Cinsel Uyumsuzluk Evlilik Birliğini Temelinden Sarsar Mı?

Her evliliğin dinamikleri farklı olsa da cinsel uyumsuzluk ciddi bir problem olarak kabul edilir ve evlilik birliğini sarsabilir. Eşlerin cinsel yaşamlarının uyuşmaması, diğer alanlardaki uyumu da olumsuz etkileyebilir. Sürekli tatminsizlik ve anlaşmazlık yaşayan çiftlerin duygusal bağı zayıflar, kavgalar artar. Bu durum zamanla evlilik birliğini sürdürmelerini beklenmeyecek derecede sarsabilir. Nitekim Yargıtay da çeşitli kararlarında cinsel uyumsuzluğun, evlilik birliğinin sarsılması kapsamında boşanma nedeni olabileceğini belirtmiştir. Önemli olan, uyumsuzluğun evlilikte telafisi mümkün olmayan bir çatışmaya dönüşmüş olmasıdır.

Cinsel Problemler Boşanma Davasında Mahkemeye Nasıl Anlatılmalı?

Hakim karşısında cinsel problemleri ifade etmek genellikle zordur, ancak doğru ve açık biçimde anlatmak çok önemlidir. Davayı açan eş, yaşadığı sorunu utanıp sıkılmadan, mümkün olduğunca detaylarıyla mahkemeye izah etmelidir. Örneğin, “Eşim evlendiğimiz günden beri benimle hiç beraber olmadı” veya “Şu sebeple cinsel yakınlığı sürekli reddetti” gibi somut anlatımlar yapılmalıdır. Ayrıca doktora gidildiyse bunun bilgisi, varsa teşhis konulduysa raporlar sunulmalıdır. Açık ve dürüst bir anlatım, hakimin konuyu doğru değerlendirmesini sağlar. Avukatınız varsa, bu konuyu mahremiyetinize saygı göstererek hukuki dile uygun şekilde dilekçede ifade edecektir. Unutulmamalıdır ki hakimler bu tür mahrem konulara da aşinadır ve objektif bir gözle değerlendireceklerdir, bu yüzden çekinmeden doğru bilgileri vermek en doğrusudur.

Cinsel Sorunlar Nedeniyle Boşanma Davasında Hangi Deliller Sunulabilir?

Cinsel sorunların ispatı zor olduğu için her türlü dolaylı delil değer kazanır. Eşler arasındaki özel konuşmalar, telefon mesajları, e-postalar gibi iletişim kayıtları sunulabilecek delillerdendir. Örneğin, WhatsApp yazışmalarınızda eşinizin size karşı “Seninle birlikte olamıyorum” şeklindeki ifadeleri bile delil niteliğinde görülebilir. Bunun yanında, tıbbi raporlar çok kritiktir: Doktor tarafından düzenlenmiş raporlar (örneğin erkeğin sertleşme sorunu olduğuna dair üroloji raporu veya kadının vajinismus teşhisi raporu) mahkemeye sunulabilir. Eğer konuya dair bir uzman görüşü ya da terapist raporu varsa o da eklenmelidir. Son olarak, tarafların yakın çevresinden tanıklar da dinlenebilir ama genellikle cinsel konular eşler arasında gizli yaşandığı için tanık beyanı sınırlı kalabilir. Yine de örneğin, eşlerden birinin durumu arkadaşına/akrabasına anlattığı ve tanığın bundan haberdar olduğu haller olabiliyor; bu kişiler de duruşmada dinlenebilir.

Cinsel Sorunlar Nedeniyle Boşanma Davasında Doktor Raporu Gerekli Mi?

Mahkeme, cinsel sorunlar iddiasını değerlendirirken çoğu zaman doktor raporu talep etmektedir. Çünkü tarafların iddiaları net olmayabilir, biri sorunu abartırken diğeri yok sayabilir. Bu durumda uzman bir doktorun (örneğin bir üroloji veya jinekolog, gerekirse psikiyatrist) vereceği rapor hakime objektif bilgi sunar. Raporda, sorunun tıbbi teşhisi, ciddiyeti, tedavi imkanları belirtilir. Hakim de bu rapora dayanarak kusur ve çözüm konusunda karar verir. Örneğin rapor “erkekte kalıcı iktidarsızlık mevcut” diyorsa, bu durumun tedavisinin olmadığı anlaşıldığı için kusurdan bahsedilmez fakat evlilik birliğinin sarsılması kabul edilir. Raporda “sorun psikolojik ve tedavi edilebilir, hasta tedaviyi reddediyor” gibi bir not varsa, tedaviyi reddeden eşin kusurlu olduğu anlaşılır. Kısacası doktor raporları, adil bir karar için genellikle gereklidir ve mahkeme tarafından istenebilir.

Cinsel Uyumsuzluk Yaşayan Eşler Terapiye Zorlanabilir Mi?

Mahkeme, cinsel uyumsuzluk veya benzeri sorunlarda tarafları resmi olarak terapiye “zorlayamaz”, zira kimseyi tedaviye gitmeye zorlama yetkisi yoktur. Ancak hakim, sorunun çözümü mümkün görünüyorsa güçlü biçimde terapi tavsiyesinde bulunur ve taraflara süre tanır. Örneğin hakim “bu sorun çözülebilir, bir cinsel terapiste gitmenizi öneriyorum, belli bir süre deneyin” diyebilir. Eşlerin terapiden kaçınması ise sonuçta kendi aleyhlerine yorumlanır. Eğer boşanma aşamasında kusurlu sayılmak istemiyorlarsa, cinsel problem konusunda isteksiz olan tarafın çözüm için gönüllü olması beklenir. Özetle, kanunen terapiye katılmaya mecbur edilmezsiniz fakat katılmaz ve sorunu çözmek için hiç uğraşmazsanız boşanmada kusurlu taraf olmanız kuvvetle muhtemeldir.

Cinsel Sorunlar Nedeniyle Boşanma Davası Açan Kişi Evlilik Boyunca Bu Sorunu Dile Getirmediyse Dava Reddedilir Mi?

Eşlerden biri cinsel sorun yaşadığı halde evlilik süresi boyunca bunu hiç gündeme getirmemiş, çözüm arayışı olmamış ve doğrudan boşanma davası açmışsa, mahkeme bu durumu değerlendirir. Yargıtay kararlarında, cinsel sorun için makul sürenin geçmediği veya sorunun çözümü için yeterli çaba gösterilmediği hallerde davaların reddedildiği örnekler vardır. Yani bir eşin, diğerine bu konuda şans tanımadan ve sorunu konuşup çözmeye çalışmadan aniden dava açması iyi niyetli bulunmayabilir. Hakim, “Madem bu kadar ciddi bir sorundu, neden bugüne kadar sabrettiniz ve çözüm istemediniz?” diye düşünebilir. Bu yüzden, cinsel sorun yaşayan eşin boşanma istemeden önce karşı tarafa durumu açıkça anlatmış olması, birlikte çözüm aramış olması idealdir. Eğer hiçbir şikayet dile getirilmemiş, konu konuşulmamış ve evlilik bir anda bu nedenle bitirilmek istenmişse, hakim evlilik birliğinin aslında henüz tam olarak sarsılmamış olabileceği kanaatine varabilir. Bu durumda davayı reddedip eşlere evliliğe devam şansı tanıması mümkündür. Kısacası, cinsel sorun nedeniyle boşanmak isteyen kişi önce evlilik içinde bu sorunu gündeme getirmiş ve makul bir süre çözüm beklemiş olmalıdır; aksi halde davası reddedilebilir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment