İcra ve İflas HukukuBORÇ VERİLEN PARANIN GERİ ALINMASI

Borç para verdiğiniz kişi borcunu geri ödemiyorsa paniğe kapılmadan önce atmanız gereken bazı adımlar vardır. Öncelikle sakin olun ve durumu objektif değerlendirin. Borç verdiğinize dair elinizde ne tür deliller olduğunu tespit edin. Örneğin banka dekontları, yazılı sözleşme, senet, makbuz, WhatsApp yazışmaları gibi belgeler elinizi güçlendirecektir. Bu delilleri topladıktan sonra borçluya karşı yasal işlemlere başlamanız mümkün olacaktır. Borcunuzu tahsil etmek için süreci hızlandırmak ve hak kaybı yaşamamak adına uzman bir icra avukatından hukuki destek almanız faydanıza olacaktır.

BORÇ VERDİM, PARAMI ALAMIYORUM NE YAPMALIYIM?

Borç verdiğiniz kişi söz verdiği halde borcunu ödemiyorsa yapmanız gereken, alacağınızı yasal yollarla tahsil etmeye hazırlanmaktır. Bunun için izleyeceğiniz temel adımlar şunlardır:

  1. Borcu Belgelerle Destekleyin: Elinizde borç verildiğine dair yazılı bir belge, senet veya banka dekontu varsa bunları saklayın. Hiçbir yazılı belgeniz olmasa bile borçlu ile aranızdaki mesajlaşmalar gibi kanıt olabilecek iletişimleri kaydetmek işe yarayabilir. Özellikle borçlunun borcunu kabul ettiği WhatsApp benzeri yazışmalar önemli bir delil başlangıcı oluşturabilir.
  2. Borçludan Ödeme Talep Edin: Öncelikle borçludan borcunu ödemesini talep edin. Bu talebi mümkünse yazılı olarak ve ispat edilebilir şekilde yapın. Örneğin noterden bir ihtarname çekerek borcun ödenmesini istemek etkili bir başlangıç olacaktır. Noter kanalıyla gönderilecek resmi ihtarname, hem borcu talep ettiğinizi kanıtlar hem de borca yasal bir ciddiyet kazandırır[1][2]. Borçluya, borcunu ödemesi için makul bir süre (genellikle 6 hafta, aşağıda anlatılacak) verin.
  3. Yasal Yollara Başvurun: Borçludan talep etmenize rağmen ödeme yapılmazsa artık yasal tahsil yollarına geçmelisiniz. Borcunuzu tahsil etmek için iki ana yöntem vardır: icra takibi ve alacak davası. Borcunuzu daha hızlı ve masrafsız tahsil edebilmek için genellikle ilk tercih icra takibi başlatmaktır. İcra takibi, mahkeme kararı olmaksızın doğrudan icra dairesi aracılığıyla borcun tahsil sürecini başlatmanızı sağlar (bu yönteme ilamsız icra takibi denir). Alternatif olarak, doğrudan dava açma yoluna da gidebilirsiniz; ancak dava yolu genellikle icra takibine itiraz edilmesi halinde ikinci aşamada başvurulan yöntemdir. Aşağıda her iki yöntemin detaylarını bulacaksınız.

Unutmayın, borç verdiğiniz kişi yakın bir arkadaşınız veya akrabanız bile olsa sonuçta ortada hukuki bir alacak vardır. Bu alacağın tahsili için gereken adımları atmaktan çekinmeyin. Yasal yollar sizi zor durumda kalan alacaklıyı korumak için vardır ve borçlunun ödeme niyeti yoksa süreci uzatmadan harekete geçmek en doğrusudur.

BORÇ VERİLEN PARA NASIL ALINIR?

Borç olarak verdiğiniz parayı geri alabilmek için izleyeceğiniz yasal yolları sistematik olarak uygulamanız gerekir. Türk hukukunda, borç verilen paranın tahsili için öncelikle alacağın muaccel (istenebilir) hale gelmiş olması aranır. Eğer borcun geri ödenmesi için taraflar arasında belirlenmiş bir tarih yoksa, kanunen borcun muaccel hale gelmesi için önce borcun ödenmesinin istenmesi ve belirli bir sürenin geçmesi gerekir. Bu süre dolduktan sonra alacağınızı iki şekilde talep edebilirsiniz:

  • İcra Takibi Yoluyla Tahsil: Elinizde herhangi bir mahkeme kararı olmasa bile doğrudan borçluya karşı ilamsız icra takibi başlatabilirsiniz. İcra takibi, icra dairesi aracılığıyla borcun tahsil edilmesi sürecidir. Borçluya bir ödeme emri tebliğ edilir ve 7 gün içinde borca itiraz etmez veya ödeme yapmazsa takip kesinleşir ve haciz aşamasına geçilir. İcra takibi, genellikle alacaklılar tarafından en sık başvurulan ve hızlı sonuç alınabilen yoldur.
  • Alacak Davası Yoluyla Tahsil: Borçluya karşı doğrudan mahkemede alacak davası açarak da hakkınızı arayabilirsiniz. Bu yolla, mahkemeden borcun varlığını tespit eden bir karar (ilam) alıp ardından bu karara dayanarak icra takibi yapabilirsiniz. Ancak uygulamada, öncelikle icra takibi başlatmak ve borçlu itiraz ederse dava yoluna geçmek daha pratik görülmektedir. Zira icra takibi kısa sürede sonuç vermezse ve borçlu itiraz ederse, o zaman itirazın iptali için dava açmak gerekir. Dava yolunda ise süreç daha uzun ve masraflı olabileceğinden, genellikle ikinci seçenek olarak düşünülür.

Her iki yönteme başvurmadan önce dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus vardır: Borç ilişkisinde muacceliyet (borcun istenebilir hale gelmesi). Eğer borcun geri ödeneceği tarih sözleşmede belirlenmemişse veya “istenildiğinde ödenecek” şeklinde kararlaştırılmışsa, Türk Borçlar Kanunu gereği borçlu ilk talebinizden itibaren 6 hafta dolmadan borcu geri ödemekle yükümlü değildir. Yani borcu ister icra takibiyle isteyin ister dava açın, önce borcu talep etmeli ve 6 haftalık bekleme süresini gözetmelisiniz. Bu süre geçmeden başlatılan icra takibi veya dava, borçlu tarafından itiraz edilirse usulden reddedilebilir. Nitekim Yargıtay kararları da alacaklının borcu talep edip 6 hafta beklemeden yaptığı takibin erken olduğunu ve usul ve yasaya aykırı bulunduğunu belirtmektedir. Örneğin Yargıtay, somut bir olayda alacaklının borcu istediğini kanıtlayamadığı ve 6 haftalık süre dolmadan icra takibine başladığı gerekçesiyle, borçlunun itirazı üzerine alacaklının açtığı davanın reddine karar vermiştir. Bu nedenle, eğer borcun vadesi belirlenmemişse, ilk olarak borçluya resmi bir talepte bulunup 6 hafta beklemeniz gerekecektir.

Sonuç olarak, borç verdiğiniz parayı geri almanın yolu ya icra dairesine başvurarak ilamsız icra takibi başlatmak ya da mahkemeye başvurarak alacak davası açmaktır. Hangi yolu seçerseniz seçin, yasal sürelere ve usullere uygun hareket etmelisiniz. Aşağıda bu yöntemlerin ayrıntılarını ve dikkat edilmesi gereken noktaları başlıklar halinde inceleyelim.

BORÇ VERİLEN PARA İÇİN İCRA TAKİBİ

Elinizde borç verdiğinize dair bir yazılı delil olsun veya olmasın, alacağınız için doğrudan icra takibi başlatabilirsiniz. Uygulamada en çok tercih edilen yol budur, çünkü mahkeme kararı gerektirmeden hızlı bir şekilde işlem yapılabilir. İcra takibine başlamak için öncelikle alacaklı olarak ikametgâhınızın bulunduğu yer icra dairesine (ya da borçlunun yerleşim yerindeki icra dairesine) bir takip talebi ile başvurursunuz. Bu takip talebinde alacak miktarı, borcun nedeni ve dayanağı gibi bilgiler yer alır. İcra dairesi, başvurunuz üzerine borçluya bir ödeme emri gönderir.

Ödeme emri borçluya tebliğ edildikten sonra borçlunun 7 gün içinde itiraz etme hakkı vardır. Eğer borçlu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde borca itiraz etmez ve ödeme de yapmazsa takip kesinleşir. Takibin kesinleşmesi demek, artık alacağınızı cebri icra yoluyla tahsil etmenin önünde engel kalmaması demektir. Bu aşamadan sonra icra dairesi aracılığıyla borçlunun malvarlığına haciz konulabilir. Haciz işlemleri kapsamında borçlunun maaşına maaş haczi uygulanabilir, bankadaki hesaplarına banka hesabına haciz konabilir veya gerekirse ev eşyalarına kadar eve haciz yapılabilir. Haciz yoluyla borçlunun taşınır-taşınmaz malları, gelirleri ve hakları tespit edilip üzerine el konularak alacağınız tahsil edilmeye çalışılır.

Borçlu, ödeme emrine süresinde (7 gün içinde) itiraz ederse icra takibi durur. İtiraz, borçlunun borcun varlığına veya miktarına ilişkin yaptığı yazılı itirazdır ve icra dosyasını geçici olarak kilitler. Borçlu yedi gün içinde itiraz ettiği takdirde alacaklı olarak sizin yapmanız gereken, itirazın haksız olduğunu ortaya koymak için itirazın iptali davası açmaktır. İtirazın iptali davası, genel mahkemede (asliye hukuk mahkemesinde) açılır ve bir nevi alacak davası niteliğindedir. Bu davada mahkeme, borçlunun itirazının yerinde olup olmadığını inceler. Eğer mahkeme borçlunun itirazını haksız bulursa itirazı iptal eder ve icra takibi kaldığı yerden devam eder; borçlu haksız yere itiraz ettiği için alacaklı lehine %20’den az olmamak üzere icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir. Borçlunun itirazı haklı görülürse icra takibi tamamen durur ve borçlu lehine (alacaklı kötüniyetliyse) tazminata hükmedilebilir.

İtirazın iptali davasını açmak için kanun koyucu bir hak düşürücü süre öngörmüştür: Borçlunun itirazının size tebliğ edilmesinden itibaren 1 yıl içinde itirazın iptali davasını açmalısınız, aksi takdirde bu hakkınızı kaybedersiniz. Ayrıca 1 Eylül 2023 tarihinden itibaren, konusu bir para alacağı olan itirazın iptali davalarında (ve genel olarak para alacağına ilişkin alacak davalarında) dava açmadan önce arabuluculuk başvurusu yapılması dava şartı haline getirilmiştir. Yani itirazın iptali için dava yoluna gidecekseniz önce arabuluculuk merkezine başvurup bu süreci tamamlamanız gerekecektir; aksi takdirde davanız usulden reddedilir.

Özetlemek gerekirse: İcra takibi başlattığınızda, borçlu itiraz etmezse 7-8 gün gibi kısa bir sürede takip kesinleşip haciz aşamasına geçilebilir. Borçlu itiraz ederse, işin içine mahkeme girer ve süreç uzayabilir; ancak bu durumda da itirazın iptali davasını kazanırsanız, hem alacağınızı tahsil eder hem de borçludan inkâr tazminatı talep edebilirsiniz. İcra takibi süreci usul kurallarına dikkat edilerek yürütüldüğünde genellikle alacaklının lehine sonuç veren etkili bir yöntemdir.

BORÇ VERİLEN PARA İÇİN ALACAK DAVASI

Borçluya karşı doğrudan alacak davası açmak da bir diğer yoldur. Özellikle borçlu, icra takibine itiraz etmişse veya ortada itiraz edilmesini gerektirecek bir durum yoksa dahi alacaklı dilerse baştan mahkeme yoluna gidebilir. Alacak davası, borçlu ile aranızdaki ödünç verme (karz) ilişkisinden kaynaklanan bir eda davasıdır. Mahkemeden, borçlunun size olan belli miktar parayı ödemesine karar verilmesini talep edersiniz.

Alacak davasında görevli mahkeme kural olarak asliye hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise, tüketim ödüncü sözleşmelerinde borcun ifa yeri kural olarak alacaklının (ödünç verenin) yerleşim yeri olduğundan, alacaklının yerleşim yeri mahkemesidir. Dava açarken bu hususlara dikkat edilmelidir. Örneğin siz İstanbul’da ikamet eden alacaklıysanız, davanızı İstanbul’daki yetkili Asliye Hukuk Mahkemesinde açabilirsiniz.

Dava yoluna başvurmadan önce, daha önce de belirttiğimiz gibi, borcun muaccel olması için eğer belirli bir vade yoksa borçludan borcu ödemenizi talep ettiğinizi kanıtlayan bir ihtar göndermiş ve 6 haftalık süreyi beklemiş olmanız gerekir. Aksi halde davanız erken açılmış sayılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve ilgili Daire kararları da, ödünç alınan paranın geri ödenmesi için öncelikle alacaklının borçludan parayı istediğini belgelemesi ve 6 haftalık sürenin geçmesini aramaktadır. Bu süreye uyulmadan açılan davalar usulden reddedilebilmektedir. Bu nedenle dava açmadan önce noter aracılığıyla bir ihtarname göndermek en doğrusu olacaktır.

Alacak davasında ispat yükü davacı alacaklıdadır. Yani borç veren kişi olarak, mahkemede gerçekten borç para verdiğinizi ve bunun geri ödenmediğini ortaya koyacak delilleri sunmanız gerekir. Borç ilişkisini ve miktarını kanıtlamalısınız. Bu noktada mahkemeye sunulabilecek deliller önem kazanır. Örneğin para banka yoluyla gönderildiyse banka dekontları en önemli delillerdendir. Dekont açıklaması kısmında borcun verildiğine dair bir not bulunması özellikle işinizi kolaylaştırır. Eğer banka dekontunda bir açıklama yoksa veya para elden verildiyse, yazılı bir senet veya sözleşme olmadan bu hukuki işlemi ispat etmek zorlaşacaktır. Türk Hukukunda belirli bir miktarın üzerindeki para borçları, kesin delille ispatlanmak zorundadır.

Senetle ispat zorunluluğu: Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m.200 uyarınca, alacak miktarı belli bir parasal sınırı aşıyorsa bu alacak iddiası kural olarak senetle (yazılı delille) ispat edilmelidir. 2024 yılı için bu sınır ~24.450 TL olarak belirlenmiştir. Yani borç verdiğiniz meblağ bu tutarın üzerinde ise, davada tanık gibi takdiri delillerle ispat mümkün olmaz; mutlaka yazılı bir belge sunulması gerekir. Yazılı delil olmasa bile HMK m.202 gereği yazılı delil başlangıcı denilen bir belge bulunursa, tanık dinlenmesi yolu açılabilir. Yazılı delil başlangıcı, iddia edilen borç ilişkisini tek başına ispatlamaya yetmeyen, ancak o ilişkiyi muhtemel gösteren ve borçlu tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge demektir. Örneğin borçlunun attığı bir mesajda “sana olan borcumu ödeyeceğim” demesi, kendi elyazısıyla borcunu kabul ettiğine dair bir not, e-posta, WhatsApp yazışması vb. delil başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Bu tür bir belge sunabilirseniz, mahkeme tanık dinlenmesine izin verebilir ve tanık anlatımlarıyla da iddianızı ispatlama imkânınız doğar[3].

Tanıkla ispat istisnaları: Kural olarak senetle ispat sınırının üzerindeki alacaklar tanıkla ispatlanamaz. Ancak bazı durumlar bu kuralın istisnasını oluşturur. HMK m.203’e göre, yakın akrabalık ilişkisi bulunan kişiler arasındaki işlemlerde veya mücbir sebep gibi istisnai durumlarda yazılı delil aranmayabilir. Örneğin borç alan ile veren arasında anne-oğul, kardeş gibi bir akrabalık varsa, bu kişiler arasındaki borç ilişkilerinde belge aranmasının hayatın olağan akışına aykırı olacağı kabul edilerek tanıkla ispat imkânı tanınabilir. Benzer şekilde, ani gelişen olaylar nedeniyle belgeye bağlanamamış borçlar söz konusuysa da tanık deliline başvurulabilir. Yine borçlu tarafından ikrar (kabul) edilen bir borç, artık çekişmeli olmadığından ayrıca belgeyle ispatlanmaya ihtiyaç duymaz.

Yargıtay’ın yaklaşımı: Yargıtay, banka havalesi veya EFT gibi yollarla verilen borçlarda açıklama kısmına yazılan ifadelere çok önem vermektedir. Örneğin havale dekontunda açıklamaya sadece “borç” yazılmış olması bile Yargıtay tarafından alacaklının iddiasını ispatlayan bir delil olarak kabul edilmiştir. Yüksek Mahkeme, bir kararında banka dekontunda “borç” ibaresi bulunmasını, davacının karşı tarafa borç para verdiğine dair iddiasını kanıtladığı şeklinde değerlendirmiştir. Başka bazı kararlarında dekontta “emanet”, “emanet borç para”, “… tarihinde geri alınmak üzere borç olarak gönderilen” gibi ibareler yazılmış olmasını, aradaki tüketim ödüncü sözleşmesinin varlığının ispatı kabul etmiş ve bu durumda ispat yükünün yer değiştireceğini belirtmiştir. Yani dekontta böyle bir açıklama varsa artık borcu olmadığını ispatlama yükümlülüğü borçluya geçecektir. Görüldüğü üzere, davanızda işinizi kolaylaştıracak en kritik unsur, yazılı bir delile sahip olmanız veya hiç değilse borçlunun borcu kabul ettiğini gösterir bir belge sunabilmenizdir.

ELDEN VERİLEN BORÇ PARANIN İSPATI

Birçok kişi parayı elden, nakit olarak borç vermekte ve herhangi bir belge düzenlememektedir. Elden verilen borcun geri istenmesinde en büyük sorun, bu borcun varlığını ve miktarını ispatlayabilmektir. Böyle bir durumda yapmanız gereken, mümkün olan her türlü delile başvurmaktır:

  • Yazılı Sözleşme veya Senet: Eğer borç verirken bir sözleşme imzaladıysanız veya borçlu bir senet imzaladıysa, en sağlam delil elinizde demektir. Bu belgeyle doğrudan icra takibine geçip alacağınızı talep edebilirsiniz. Yazılı sözleşme yoksa sonradan bir ikrar belgesi düzenlemesi isteyebilirsiniz (örneğin borçlu “aldım, ödeyeceğim” diye yazıp imzalar).
  • Mesajlar ve E-postalar: Elden borç verildiğine dair aranızda geçen WhatsApp yazışmaları, SMS mesajları, e-postalar delil niteliğinde olabilir. Özellikle borçlunun borcu aldığını veya geri ödeyeceğini kabul ettiği yazışmalar delil başlangıcı sayılır. Bu sayede tanık dinletme imkânı elde edebilirsiniz.
  • Tanık: Elinizde hiç yazılı bir şey yoksa, borç verme olayına şahit olmuş kişilerden tanıklık yapmalarını isteyebilirsiniz. Örneğin parayı verirken yanınızda bulunan bir üçüncü kişi mahkemede tanıklık ederek borç verildiğini anlatabilir. Ancak yukarıda belirtildiği gibi, tanık ifadesi belirli bir tutarın üzerindeki borçlarda tek başına yeterli olmayabilir. Yine de akrabalık gibi istisnai hallerde veya karşı tarafın inkâr etmediği durumlarda tanık beyanlarıyla sonuca gidilebilir.
  • Olağan hayat olguları: Bazen borçlunun savunmasındaki tutarsızlıklar veya hayatın olağan akışına aykırı durumlar da mahkemede değerlendirilir. Örneğin borçlu taraf “böyle bir para almadım” derken hesabınıza aynı gün sizin tarafınızdan yüklü bir para geçmişse, açıklama olmasa bile mahkeme bunu dikkate alabilir. Bu tür dolaylı durumlar tam bir ispat sağlamasa da hâkimin kanaatini etkileyebilir.

Elden borç verip alamadığınız durumlarda eninde sonunda yasal prosedür icra takibi ve dava açmaya dayanır. Delillerinizi toplayıp icra takibine geçtiğinizde borçlu itiraz ederse dava safhasına hazırlıklı olmalısınız. Elden verdiğiniz borcu ispatlamak zor olsa da imkânsız değildir; doğru delillerle haklılığınızı ortaya koyabilirsiniz. Sonraki seferler için ders: Elden asla belgesiz borç vermemek, verirseniz dahi en azından bir yazılı belgeye bağlamak veya dijital ortamlarda bile olsa borçludan borcunu kabul eden mesajlar almak gerekir.

EFT İLE BORÇ PARA VERDİM, GERİ ALAMIYORUM

Günümüzde borç verme işlemlerinin birçoğu banka havalesi veya EFT yoluyla yapılmaktadır. Eğer birine EFT yoluyla para göndermiş ve bunu borç olarak vermişseniz, paranın gönderiliş şekline dair en önemli husus dekonttaki açıklama kısmıdır. Banka dekontunun açıklama kısmına mutlaka bu paranın borç olarak verildiğini belirten bir not düşülmelidir. Örneğin açıklamaya “Borç para” veya “Ödünç olarak gönderildi” gibi bir ibare yazılması, ilerde çıkabilecek uyuşmazlıklarda sizin en büyük kozunuz olacaktır. Aksi takdirde, herhangi bir açıklama olmadan yapılan para transferlerinde ileride bu paranın borç değil, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla gönderildiği karine olarak kabul edilebilir.

Yargıtay, karşılıksız gönderilen paraların var olan bir borcun ödenmesi olarak gönderildiğinin varsayılacağını, bunun aksini iddia eden tarafın (yani alacaklı olduğunu iddia eden gönderen kişinin) bu iddiasını ispatla yükümlü olduğunu vurgulamaktadır[4]. Bu nedenle, EFT ile birine borç para gönderirken, açıklama kısmına yazacağınız birkaç kelime size olası bir davada büyük avantaj sağlayacaktır. Örneğin dekont açıklamasına “Şu tarihte geri ödenmek üzere borç para” yazmanız halinde, borçlunun bu parayı ödünç aldığı yönünde güçlü bir kanıtınız olacaktır. Nitekim birçok Yargıtay kararında dekont açıklamasında “borç” ibaresinin bulunması, borcun varlığının ispatı açısından yeterli görülmüştür. Eğer açıklama kısmına hiçbir not düşmediyseniz veya belirsiz bir ifade yazdıysanız, ileride bu parayı borç olarak verdiğinizi kanıtlamak için ek delillere ihtiyaç duyabilirsiniz. Böyle bir durumda, para gönderildikten sonra borçluyla aranızda geçen yazışmalar, e-postalar, telefon mesajları devreye girer. Özellikle borçlunun “evet, parayı aldım, filan tarihte vereceğim” şeklindeki mesajları çok önemli delil başlangıcı olacaktır.

Sonuç olarak, EFT ile borç para gönderdiyseniz ve geri alamıyorsanız, yapmanız gereken yine icra takibi veya dava yoluna başvurmaktır. Banka dekontunuz önemli bir delildir; açıklama olmasa bile icra takibine geçebilirsiniz. Borçlu itiraz ederse, dekontu ve diğer delilleri mahkemeye sunup alacağınızı ispatlamaya çalışırsınız. Tabii süreç en başta doğru adımlar atılarak çok daha kolay hale getirilebilir: Para gönderirken açıklama kısmına borç verildiğini yazmak gibi.

BORÇ VERİLEN PARANIN GERİ ALINMASI

BORÇ VERİLEN PARANIN GERİ ALINMASI

HAVALE İLE BORÇ PARA VERDİM, GERİ ALAMIYORUM

Havale de tıpkı EFT gibi bankalar aracılığıyla para transfer yöntemidir (genellikle aynı banka içinde yapılan transferlere havale denir). Havale ile borç para gönderdiyseniz ve geri alamadıysanız, EFT durumundaki hususlar burada da geçerlidir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, bir banka havalesi kural olarak mevcut bir borcun ifası için yapılmış kabul edilir. Yani hukuken, birine havale yaptığınızda peşinen “muhtemelen bu kişi zaten para gönderen tarafa borçluydu, onun borcu ödendi” varsayımı vardır. Bu varsayım, teknik deyimle bir karine olarak işler. Bu karineyi çürütmek ise, havaleyi yapan kişiye düşer. Yani “bu havale mevcut bir borcun ödenmesi için değil, benim verdiğim yeni bir borçtu” iddiasında bulunan sizseniz, bu iddianızı kanıtlamanız gerekir.

Havale işlemlerinde de dekont açıklaması son derece önemlidir. Bankada havale yaparken görevliye, gönderilen paranın nedenini belirten bir açıklama yazdırabilirsiniz. Örneğin açıklamaya “emaneten” ya da “borç olarak” ifadesi ekletmek, ileride bu parayı ne amaçla gönderdiğinizi kanıtlamanıza yardımcı olacaktır. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin bir kararında, davaya konu banka havale dekontlarında açıklama olarak “borç” yazmasının davacının iddiasını ispatlamış olduğu vurgulanmıştır. Benzer şekilde, farklı kararlarında dekont açıklamasına “emaneten para“, “ödünç para” gibi ibareler yazılmasını, ortada bir ödünç (karz) sözleşmesi bulunduğuna karine saymıştır. Bu gibi durumlarda mahkeme, artık borcun varlığını kabul ederek borçluya “senin böyle bir borcun yoksa ispatla” deme noktasına gelmektedir.

Öte yandan, havaleyi yaparken hiçbir açıklama belirtilmemişse umutsuzluğa kapılmamalısınız. Yine de hukuki yollara başvurabilirsiniz. Böyle bir durumda mahkemede havalenin borç verme amacıyla yapıldığını kanıtlamak gerekecektir. Bu da diğer delillerle mümkündür: Taraflar arasındaki konuşmalar, mesajlar, tanık beyanları devreye sokulabilir. Özellikle borçlunun parayı aldığını ve geri ödeyeceğini kabul eden beyanları çok önemlidir.

Kısaca toparlamak gerekirse, havale ile borç para gönderdiyseniz ve alamıyorsanız, elinizdeki banka dekontuyla birlikte icra takibi yapabilir, borçlu itiraz ederse dava açabilirsiniz. Hukuki süreç EFT ile benzer şekilde işleyecektir. Tek fark, havale genelde aynı banka içi transfer olduğundan dekont bilgilerinde küçük farklılıklar olabilir; ancak ispat açısından önemi aynıdır. Bu gibi durumlarla bir daha karşılaşmamak için havale yaparken açıklama kısmını doldurmayı unutmayın.

DEKONT AÇIKLAMALARINDA “BORÇ” YAZMANIN ÖNEMİ

Banka üzerinden yapılan para transferlerinde (EFT, havale, FAST vb.) dekont açıklaması kısmı çoğu zaman boş geçilmektedir. Oysa ki hukuki açıdan bu açıklama kısmı son derece kritik olabilir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 102. maddesi gereğince, bir borcun ödenmesi sırasında kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda, yapılan ödeme mevcut muaccel borç için yapılmış sayılır. Yani kısaca, siz birine para gönderdiğinizde bunun bir borcun ödenmesi mi yoksa o kişiye borç verilmesi mi olduğunu açıklamazsanız, kanun bunu otomatik olarak o kişinin size olan bir borcunu ödediği şeklinde yorumlayacaktır.

Bu yasal kural, pek çok kişi tarafından bilinmediğinden, para gönderirken açıklama yazılmaması ileride alacaklı açısından ispat güçlüğü doğurmaktadır. Dekont ile borç ispatı yapabilmek için öncelikle dekont açıklamasına bakılır. Dekont veya makbuzda paranın ne amaçla verildiği açıkça yazıyorsa, bu hem icra takibinde hem davada en güçlü delildir. Örneğin dekontta “borç verilmesi” yazıyorsa, borçlunun itiraz etme şansı zayıflar; çünkü kendi banka kaydında bile parayı borç olarak aldığı görülmektedir. Eğer açıklama kısmı boşsa veya sadece “ödeme” gibi belirsiz bir ifade varsa, alacağınızı talep ettiğinizde borçlu “bu para benim filanca borcumu ödemek için gönderilmişti” diyerek itiraz edebilir ve durum karmaşık hale gelebilir. Bu nedenle, borç amaçlı para gönderimlerinde dekontlara mutlaka açıklama ekleyin.

Örnek açıklamalar: Borç verirken dekont açıklamasına yazabileceğiniz bazı ifadeler şunlardır:

  • … Tarihinde Geri Ödenmek Üzere Gönderilmiştir.” (Belirli bir tarih belirterek o tarihte geri ödenmek şartıyla verildiğini belirtir.)
  • Borç Para Olarak Geri Ödenmek Üzere Gönderilmiştir.” (Paranın ödünç verildiğini açıkça ifade eder.)
  • … Tarihinde Yasal Faiziyle Geri Ödenmek Üzere Borç Olarak Gönderilmiştir.” (Ödünç verilen paranın belirtilen tarihte faiziyle geri ödeneceğini kararlaştırdığınızı gösterir.)

Yukarıdaki gibi net ifadeler, ileride çıkabilecek uyuşmazlıklarda sizin sigortanız olacaktır. Dekontunuza böyle bir not düştüğünüz takdirde, borçlu aksi yönde bir savunma getirmekte zorlanacaktır.

PARAMI ALAMIYORUM, NEREYE ŞİKAYET EDEBİLİRİM?

Borç verdiğiniz kişi ödememekte direniyorsa, akla gelen sorulardan biri de “Acaba polise şikâyet etsem sonuç alabilir miyim?” olmaktadır. Ancak ne yazık ki böyle bir durumda borcunu ödemeyen kişiyi polise, savcılığa veya herhangi bir cezai makama şikâyet edemezsiniz. Çünkü borç ilişkisi özel hukuk alanına girer ve hukuki bir meseledir; ceza hukukunu ilgilendirmez. Borçlunun borcunu ödememesi, tek başına bir suç oluşturmaz. (Tabii istisnai olarak eğer olayın aslı baştan sizi kandırmaya yönelik bir dolandırıcılık ise, o başka bir suç kapsamında değerlendirilebilir. Ancak burada normal bir borç ilişkisi ve ödemezlik durumundan bahsediyoruz.)

Dolayısıyla, borç parasını ödemeyen birini kolluk kuvvetlerine veya savcılığa şikâyet ederek sonuca ulaşamazsınız. Yapılabilecek tek şey, yukarıda anlattığımız gibi icra takibi veya dava gibi hukuki yollarla alacağınızı talep etmektir. Bu yollar, devletin cebri icra organları ve mahkemeleri aracılığıyla hakkınızı aramanızı sağlar. Polis veya jandarma gibi makamlar ise ancak suç teşkil eden durumlarda devreye girer. Borç ilişkisi özel hukuka tabi olduğundan, alacaklı ile borçlu arasındaki bu sorunda savcılık “borcunu ödemedi” diye kişiyi cezalandırmaz.

Kısaca, “paramı alamıyorum, nereye şikâyet edeyim” sorusunun cevabı: Hiçbir yere. Bunun yerine hakkınızı icra dairesinde veya mahkemede aramalısınız. Eğer alacağınızı tahsil edememenizin ekonomik olarak sizi çok zor duruma soktuğunu düşünüyorsanız, bir avukatla görüşüp mümkün olan en hızlı ve etkili tahsil yolunu belirlemelisiniz. Unutmayın, hukuk sistemi alacağını alamayan kişilerin yanındadır ama bu sistemi işletmek için doğru mercilere başvurmanız gerekir; polis veya savcılık bu merciler değildir.

Yukarıda, borç verilen paranın geri alınmasıyla ilgili uygulanabilecek tüm yöntemleri ve dikkat edilmesi gereken noktaları ayrıntılı bir şekilde ele aldık. Şimdi, bu konuyla bağlantılı temel kavramlardan biri olan tüketim ödüncü sözleşmesine değinelim ve borç ilişkisine dair bazı hukuki esasları açıklayalım.

TÜKETİM ÖDÜNCÜ NEDİR?

Türk Borçlar Kanunu’nda tüketim ödüncü (karz) sözleşmesi, ödünç verenin bir miktar parayı veya tüketilebilir bir şeyi ödünç alana devretmeyi; ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi belli bir süre sonra geri vermeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmıştır. Daha basit bir ifadeyle, günlük hayatta borç para verme olarak bildiğimiz ilişkiye hukuken tüketim ödüncü denir. Borç veren kişi (alacaklı), belirli miktarda parayı veya ayni değeri ödünç alana teslim eder ve ödünç alan (borçlu) da kararlaştırılan zamanda aynı miktarı geri ödemeyi taahhüt eder.

Tüketim ödüncü sözleşmeleri genellikle ivazsız (karşılıksız) sözleşmelerdir; yani ödünç veren, karşı taraftan bir menfaat beklentisi olmaksızın borç verir. Eğer ki taraflar faiz konusunda anlaşmışlarsa, bu durumda sözleşme ivazlı hale gelir (ödünç veren için bir kazanç doğar). Örneğin arkadaşınıza 10.000 TL borç verip “faiz istemiyorum” demeniz halinde ivazsız bir tüketim ödüncü vardır; ama belirli bir faiz oranıyla borç verirseniz sözleşme karşılıklı çıkar ilişkisine dönüşür.

Tüketim ödüncü sözleşmesinin geçerliliği için kanunen özel bir şekil şartı yoktur. Yani sözlü olarak dahi böyle bir sözleşme kurulabilir. Ancak ispat kolaylığı bakımından yazılı yapılması son derece önemlidir. Özellikle yüksek meblağlı borçlarda (örneğin 2024 yılı için ~24.450 TL üzeri miktarlarda) yazılı belge olmadığında ileride hakkınızı aramak neredeyse imkânsız hale gelebilir, çünkü belirttiğimiz gibi bu tutarın üzerindeki alacaklar tanıkla ispatlanamaz. Bu nedenle, fiilen bir şekil zorunluluğu olmasa bile, borç verirken yazılı bir sözleşme veya senet düzenlemeniz sizi her zaman güvende tutar.

Tüketim ödüncü sözleşmesinin bir özelliği de, borcun geri ödeneceği yerin belirli olmasıdır. Kanun gereğince, aksine bir anlaşma yoksa borç, ödünç verenin yerleşim yerinde ödenir. Yani parayı ödünç alan kişi, geri öderken parayı gelip ödünç verenin bulunduğu yerde teslim etmelidir. Bu kural, yetkili mahkemenin belirlenmesinde de etkili olur (yukarıda bahsettiğimiz gibi alacaklının yerleşim yeri mahkemesi yetkili kabul edilir).

Tüketim ödüncü sözleşmesi kurulduğunda, ödünç veren borç konusunun (para ya da misli şeyin) mülkiyetini ödünç alana geçirir. Yani para tamamen borçlunun malvarlığına dahil olur ve borçlu o parayı harcayabilir. Borçlu ise aynı cinsten ve miktardan şeyi geri verme borcu altına girer. Taraflar arasındaki bu ilişki, ödünç alan borcunu ödeyene dek sürer.

Kısaca toparlayacak olursak: Tüketim ödüncü, hukuki olarak borç para verme ilişkisinin adıdır. Bu sözleşme herhangi bir şekil şartına tabi değildir ama yazılı yapılması ispat için çok önemlidir. Faiz kararlaştırılmamışsa tek tarafa borç yükleyen (sadece borç alan geri ödeme borcu altındadır) bir sözleşmedir; faiz kararlaştırılmışsa iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmeye dönüşür. Borcun geri ödeneceği yer, kural olarak ödünç verenin yeridir ve borçlu kararlaştırılan zamanda borcu aynen (aynı para birimi veya aynı nitelikte eşya olarak) iade etmekle yükümlüdür.

BORÇ VERİLEN PARA NE ZAMAN GERİ ALINABİLİR?

Borç verdiğiniz parayı geri isteme zamanınız, yaptığınız anlaşmaya göre değişir. Taraflar arasında geri ödeme için belirli bir gün kararlaştırılmışsa, o gün gelince borç muaccel olur ve hemen istenebilir. Örneğin arkadaşınızla aranızda “bu parayı 31 Aralık 2025’te geri ödeyeceksin” şeklinde anlaştıysanız, o tarihte borcunuzu talep edebilirsiniz. Benzer şekilde sözleşmede bir ihbar süresi belirlenmiş olabilir; mesela “ödünç veren isteyince, 2 hafta içinde ödenecek” şeklinde. Böyle bir durumda ödünç veren (alacaklı) borcu istediğini borçluya bildirdikten sonra 2 hafta geçince borç muaccel hale gelir.

Taraflar arasında hiç geri ödeme zamanı konuşulmadıysa ya da sadece “istenildiğinde ödenecek” gibi genel bir ifade kullanıldıysa, Türk Borçlar Kanunu’nun 392. maddesi devreye girer. Bu maddeye göre, borcun geri verilmesi konusunda belirli bir gün veya ihbar süresi kararlaştırılmamışsa, ödünç alan (borçlu), ödünç verenin ilk isteminden başlayarak 6 hafta geçmeden borcu geri vermekle yükümlü değildir. Yani alacaklı borcunu ister istemez, borçluya kanunen 6 haftalık bir ödeme süresi tanınmış olur. Bu süre dolana kadar alacaklı, borcun vadesi gelmediği için icra takibi başlatamaz veya dava açsa bile dava reddedilir.

Bu kural, Yargıtay’ın çeşitli kararlarında da aynen uygulanmaktadır. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Hukuk Genel Kurulu ve diğer daireler, belirli vadesi olmayan borçlarda alacaklının önce borcu talep etmesi, borçluya makul bir süre tanıması ve ancak o süre geçtikten sonra icra takibi veya dava yoluna gitmesi gerektiğini vurgulamıştır. Eğer alacaklı bu 6 haftalık süre dolmadan icra takibi başlatır ve borçlu da itiraz ederse, açılacak itirazın iptali davası esasına girilmeden usulden reddedilmektedir.

Özetle, borcun geri alma zamanı konusunda iki ana senaryo vardır:

  • Belirli Vade Varsa: Kararlaştırılan vade tarihi gelir gelmez borç muaccel olur, hemen talep edilebilir. Borçlu vade gününde ödemediğinde temerrüde düşer ve o andan itibaren gecikme faizleri işlemeye başlayabilir.
  • Belirli Vade Yoksa: Alacaklı borcu istediğini borçluya bildirecek (tercihen noter ihtarıyla) ve borçlu bu bildirimden itibaren 6 hafta içinde ödeme yapmak zorunda olacaktır. 6 hafta sonunda hala ödeme yapmazsa, alacaklı yasal yollara başvurabilir. Bu 6 haftalık süre dolmadan icra takibi yapılırsa borçlu “borcun vadesi gelmedi” diyerek takibe itiraz edebilir ve haklı bulunur.

Bunun yanı sıra, borç ilişkisinde zamanaşımı sürelerini de göz önünde bulundurmak gerekir. Zamanaşımı, alacaklının belli bir süre içinde hakkını talep etmemesi durumunda borçlunun ödeme yükümlülüğünden kurtulmasını sağlayan bir hukuki durumdur. Borç para (tüketim ödüncü) ilişkilerinde genel zamanaşımı süresi, borç muaccel hale geldikten sonra 10 yıldır. Yani borçlu borcunu ödemedi ve siz de 10 yıl boyunca hiçbir hukuki işlem yapmadınız diyelim; bu durumda borçlu zamanaşımı itirazında bulunabilir ve alacağınız düşer. Ancak burada önemli bir ayrım var: Eğer ödünç sözleşmesinde faiz kararlaştırılmamışsa (adi tüketim ödüncü), alacak 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Faizli bir tüketim ödüncü ise, yani borçlu faiz ödemeyi de üstlenmişse, bu alacak 5 yıllık zamanaşımına tabi olabilir. Bunun nedeni, faizli ödünçlerin ticari işlere yakın sayılması ve kanunlarımızda faiz gibi periyodik edimlerin 5 yıllık zamanaşımına tabi olmasıdır. Bir başka deyişle, eğer borç verdiğiniz paraya faiz işletmek konusunda anlaşmışsanız, alacak hakkınızı 5 yıl içerisinde kullanmanız gerekir; 5 yıldan sonra borçlu zamanaşımı savunması yapabilir.

Şunu da belirtelim: Zamanaşımı, alacağı tamamen ortadan kaldırmaz; yalnızca borçluya bir def’i hakkı verir. Yani 10 yıl geçmiş bir borcu yine de talep edebilirsiniz ama borçlu “zamanaşımına uğradı, ödemiyorum” derse hukuk onu zorlamaz. Eğer borçlu bu itirazı ileri sürmezse, zamanaşımı dolmuş olsa bile fiilen ödeme yapılabilir veya hükme bağlanabilir. Fakat genellikle borçlular zamanaşımı süresi dolmuş alacakları ödemez ve itiraz eder.

Sonuç olarak, borcunuzu ne zaman talep edebileceğinizi iyi tespit etmelisiniz. Vadesi geldiyse hemen harekete geçin. Vadesi yoksa bir an önce resmi talepte bulunun ve 6 haftayı doldurun. Çok uzun süre bekleyip zamanaşımına uğratmayın. Hakkınızı zamanında ve doğru şekilde ararsanız alacağınızı tahsil etme şansınız yüksek olacaktır.

BORÇ VERİLEN PARANIN İADESİ İLE FAİZ İSTENEBİLİR Mİ?

Borç verdiğiniz parayı geri alırken, aklınıza “Acaba faiz talep edebilir miyim?” sorusu gelebilir. Bu sorunun cevabı, borç ilişkinizin niteliğine ve aranızdaki anlaşmaya bağlıdır.

Adi (Ticari Olmayan) Tüketim Ödüncü: Eğer borç ilişkisi ticari bir iş niteliğinde değilse ve taraflar arasında faiz konusunda bir anlaşma yoksa, Türk Borçlar Kanunu’nun 387. maddesi uyarınca ödünç veren, borçludan faiz isteyemez. Yani arkadaşınıza, akrabanıza verdiğiniz normal bir borç paradan, eğer baştan konuşup faiz koymadıysanız, sonradan faiz talep etmeniz mümkün olmaz. Bu tür ivazsız ödünçlerde ödünç veren sadece anaparayı geri isteyebilir. Ancak borç muaccel olduktan (istenebilir hale geldikten) ve borçlu ödemediği için temerrüde düştükten sonra, temerrüt faizini talep edebilirsiniz. Temerrüt faizi, borçlunun ödemeyi geciktirmesi nedeniyle işleyen yasal faizdir.

Ticari Tüketim Ödüncü: Eğer ödünç veren bir tacir ise veya ödünç verme işi her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili bir iş ise (kısaca işlem ticari nitelikteyse), buna ticari ödünç diyebiliriz. Ticari nitelikteki borç para ilişkilerinde, taraflar faiz oranını kararlaştırmamış olsalar bile faiz talep edilebilir. Türk ticari hayatında, ticari işlerde faiz kendiliğinden işleyeceği için, alacaklı faiz isteyebilir. Hatta uygulamada bu tür durumlarda avans faizi denilen daha yüksek bir ticari faiz oranı uygulanması da mümkündür.

Faiz Konusunda Anlaştıysanız: Borç verirken karşı tarafla faiz ödemesi konusunda anlaşma yaptıysanız (örneğin “sana 100.000 TL veririm ama aylık %2 faizle geri ödersin” dediniz), bu durumda tüketim ödüncü sözleşmeniz ivazlı hale gelmiştir. Taraflar arasındaki sözleşmede bir faiz oranı belirlenmişse, borçlu bu faizi ödemekle yükümlüdür. Ancak sözleşmede faiz ödeneceği kararlaştırıldığı halde oran belirtilmemişse, kanun burada bir boşluk doldurur: Borçlar Kanunu’na göre, ödünç alma zamanında geçerli yasal faiz oranı uygulanır. Örneğin 2024 yılı için kanuni faiz oranı yıllık %24 olarak belirlenmiştir[6][7]. Taraflar kendi aralarında faiz oranını netleştirmediyse, ödüncün verildiği tarihte yürürlükte olan yasal faiz oranı geçerli olacaktır. Faiz oranı sonradan Resmî Gazete’de güncellense bile, sözleşme anındaki oran esas alınır (aksi kararlaştırılmadıkça).

Kanuni Sınırlar: Taraflar elbette faiz oranını serbestçe belirleyebilir; ancak bu serbesti kanunun emredici hükümleriyle sınırlıdır. Özellikle çok fahiş oranlar kararlaştırılmışsa bunlar geçersiz sayılabilir. Ayrıca tefecilik teşkil edecek şekilde, devamlı olarak yüksek faizle ödünç para verme işiyle uğraşmak kanunen yasaktır. Bankalar ve finansman şirketleri dışındaki kişilerin, düzenli olarak başkalarına yüksek faizle borç para vermesi suç oluşturabilir ve bu alacak ilişkileri yasal koruma görmez. Bu gibi durumların önüne geçebilmek için mevzuatımızda, yetkili mercilere faiz oranlarını azami seviyede belirleme veya serbest bırakma yetkisi tanınmıştır. Örneğin, eğer taraflar yasal sınırların çok üzerinde bir faiz oranı kararlaştırmışlarsa, mahkeme kanuna aykırı bu oranı geçersiz kabul edebilir ve en fazla kanuni faiz oranında faize hükmedebilir.

Faiz Talebinin Özeti: Borç verdiğiniz paraya ilişkin faiz isteyebilmeniz için ya bu konuda önceden anlaşma olmalı ya da borç ticari nitelikte olmalı. Aksi takdirde (adi borçlarda, anlaşmasız) sadece temerrüt faizi talep edilebilir. Temerrüt faizi de ancak borcun vadesi geldiği halde ödenmemesi üzerine, ihtarla borçlunun temerrüde düşürüldüğü tarihten itibaren istenebilir. Mahkeme süreçlerinde, hakimin faiz konusunda vereceği karar da genellikle şu şekilde olur: “Alacak miktarının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline…” şeklinde. Yasal faiz oranı ise her yıl Resmî Gazete’de ilan edilen, devlet tarafından belirlenen orandır (mesela 2024’te yıllık %24). Eğer özel olarak daha yüksek bir faiz oranı üzerinde anlaştığınızı kanıtlayabilirseniz, makul sınırlar dâhilinde o orana hükmedilmesini de talep edebilirsiniz.

BORÇ VERİLEN CİNSTE Mİ GERİ ALINIR?

Borç verilen şey her zaman para olmayabilir; bazen altın, döviz, mal veya başka tüketilebilir eşyalar ödünç verilebilir. Ödünç alan, aldığı şeyi aynı cinsten, aynı miktarda ve aynı kalitede geri vermekle yükümlüdür. Örneğin arkadaşınıza 5 adet cumhuriyet altını borç verdiyseniz, borçlu da size 5 adet cumhuriyet altını geri vermelidir. 5 adet altın yerine, değeri aynı olsa bile para vermesi kararlaştırılmamışsa kuralen kabul edilmez; ancak taraflar anlaşırsa elbette farklı cinsten ödeme yapılabilir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 391. maddesi, ödünç verilen şeyin aynen geri verilmesi esası üzerinde durur. Eğer sözleşmede, ödünç verilen para yerine ödeme zamanında geçerli rayiç bedel üzerinden ödeme yapılacağı gibi bir hüküm yoksa, borçlu aynı cinsten geri vermelidir. Örneğin borç olarak 1000 Amerikan Doları verdiyseniz ve sözleşmede “Türk Lirası karşılığı ödenebilir” gibi bir ifade yoksa, borçlu size 1000 Amerikan Doları olarak geri ödemek zorundadır. Ancak sözleşmede böyle bir kayıt yoksa bile, Borçlar Kanunu der ki: Yabancı para üzerinden borçlanılmışsa, borçlu ödeme günündeki kur üzerinden Türk Lirası ile de ödeyebilir (bu, borçluya tanınmış bir seçimlik hak gibi düşünülebilir). Yani siz dolar borç verdiyseniz borçlu isterse o günkü Merkez Bankası kurundan TL olarak da ödeme yapabilir, eğer anlaşmada “mutlaka aynı dövizle ödenecek” diye bir şart yoksa.

Bir diğer durum: Borç olarak para yerine bir kıymetli evrak (örneğin bono) veya ticari mal verildiyse, borcun tutarı bunların teslim anı ve yerindeki borsa veya piyasa değeri üzerinden hesaplanır (aksine sözleşme yapıldıysa o geçersizdir). Diyelim ki ödünç olarak borçluya 10 ton buğday verdiniz; geri ödeme zamanı geldiğinde aynı kalite ve miktarda buğdayı geri vermelidir. Eğer veremezse, o tarihte 10 ton buğdayın piyasadaki değeri para olarak hesaplanıp talep edilir.

Yargıtay kararları, borçlanılan şeyin geri ödenmesi konusunda ayrıntılı değerlendirmeler yapmıştır. Örneğin Yargıtay 3. Hukuk Dairesi bir kararında, sözleşmede borç olarak 2010 model bir otomobil verilmesinin kararlaştırıldığını ancak “sıfır veya ikinci el olacağı, teknik özellikleri” gibi detaylar net olmadığından bunun parasal karşılığının nasıl belirleneceğine dair yöntem göstermiştir. Mahkeme, o durumda bilirkişi aracılığıyla aracın sözleşme tarihindeki ikinci el piyasa değerini, ayrıca kararlaştırılan döviz borcunun o tarihteki TL karşılığını tespit ederek, borçlunun toplam yükümlülüğünü hesaplamıştır. Bu örnekten çıkarabileceğimiz sonuç, borç verilen şey her ne ise onun geri ödenmesinin hesaplanmasında sözleşme hükümleri ve piyasa değerlerinin dikkate alındığıdır.

Genellikle borç verilen para aynı cins para olarak geri ödenir. Ancak ekonomik dalgalanmalar nedeniyle taraflar bazen sözleşmeye “aynı cins ödeme” şartı koyarlar (özellikle döviz borçlarında). Böyle bir şart yoksa, borçlu ödeme günündeki kur üzerinden TL ödeyerek borcundan kurtulabilir. Altın gibi misli eşyada da benzer şekilde, aynen ifa esastır fakat ödeme anındaki değer de hesaplanıp TL karşılığı talep edilebilir. Sonuç itibariyle, borcunuzu hangi cinste verdiyseniz, kural olarak o cinste geri alırsınız. Eğer bu konuda belirsizlik yaşanırsa mahkeme, adil bir çözüm için piyasa değerlerine başvurur ve borcu bir şekilde TL karşılığına çevirerek hükmeder.

NASIL BORÇ VERMELİYİM?

Tüm bu anlatılanlar, aslında borç para verirken nasıl tedbirli olmak gerektiğini de göstermektedir. İleride hukuki sorun yaşamamak için borç verirken şu hususlara dikkat etmelisiniz:

  • Yazılı Belge Düzenleyin: Miktar ne olursa olsun, imkanınız varsa borç verirken mutlaka yazılı bir sözleşme veya en azından borçlu tarafından imzalanmış bir senet alın. Sözleşmede borcun miktarını, varsa faizini ve özellikle geri ödeme tarihini açıkça belirtin. Taraflarca imzalanmış basit bir kağıt parçası bile, hiç belge olmamasından iyidir ve sizi ileride büyük ispat yüklerinden kurtarır.
  • Banka Kanalını Tercih Edin: Parayı mümkün olduğunca banka üzerinden gönderin. Elden para vermek, ispatı en zor senaryodur. Banka havalesi/EFT ile gönderirseniz hem işlem kaydı olur hem de dekont alırsınız. Bu dekont, icra takibinde doğrudan kullanabileceğiniz bir belgedir.
  • Dekont Açıklamasını Doldurun: Banka üzerinden para gönderirken açıklama kısmına mutlaka borç ilişkisinin mahiyetini yazın. Yukarıda da vurguladığımız gibi “geri ödenmek üzere ödünç”, “emanet para”, “borç para” gibi ifadeler not düşün. Özellikle geri ödeme tarihi konusunda anlaştıysanız bunu da ekleyebilirsiniz (örn: “01.01.2026 tarihinde geri ödenmek üzere borç verilmiştir.”). Bu şekilde gönderilen parayı borçlu inkâr edemez.
  • Şahit Tutun: Borç verirken mümkünse güvendiğiniz bir üçüncü kişi de ortamda bulunsun. Gerekirse ileride bu kişi tanıklık yapabilir. Özellikle elden ödeme yapıyorsanız, bunu bir tanığın huzurunda gerçekleştirmek size artı sağlar.
  • Yazışmaları Saklayın: Borç verme ve geri isteme süreçlerinde yaptığınız tüm yazışmaları (WhatsApp, SMS, e-posta vb.) kayıt altına alın ve silmeyin. Borçluyla aranızdaki konuşmalarda borcun varlığına dair beyanlar çok değerli delil başlangıcı olabilir.
  • Gerekirse Teminat Alın: Meblağ yüksekse, borcun geri ödeneceğine dair bir teminat isteyebilirsiniz. Örneğin borçludan bir çek veya senet alabilir, ya da kefil göstermesini talep edebilirsiniz. Böylece borçlu ödemezse doğrudan teminat üzerinden hak iddia edebilirsiniz (örneğin senedi icraya koymak gibi).
  • Faiz Konusunu Netleştirin: Eğer borcu faizli veriyorsanız, bunu mutlaka yazılı olarak belirtin. Aksi halde sözlü anlaşmalar ispat edilemez ve faiz talep edemezsiniz. Faiz oranını da makul bir düzeyde ve kanuni sınırlara uygun belirleyin; çok fahiş oranlar ileride geçersiz sayılabilir.
  • Resmi Belgeleri Kullanın: İmkanınız varsa, borç ilişkisini noterde düzenleme şeklinde de yapabilirsiniz. Noterde borç senedi düzenleterek imza altına almak, hem belgeye resmîyet kazandırır hem de ileride inkâr edilmesini zorlaştırır. Noter masrafı olacak fakat büyük meblağlı borçlar için buna değer.

Yukarıdaki önlemler, borç para verme işleminin sorunsuz yürümesini garanti altına alır. Her şeyden önemlisi, borç verirken iyi niyetli olsanız bile ileride sorun çıkabileceğini göz önünde bulundurun. “Arkadaşım bu, bir şey olmaz” düşüncesiyle hareket edip hiçbir kayıt tutmazsanız, Allah korusun paranızı geri alamadığınızda hukuken eliniz kolunuz bağlı kalabilir. Bu nedenle tedbirli olmakta fayda var. Borç verirken yapılan küçük bir hazırlık, geri alma aşamasında sizi büyük dertlerden kurtaracaktır.

Sonuç itibariyle, borç verilen paranın geri alınması sabır ve doğru adımları atma meselesidir. Yukarıda anlattığımız tüm yasal yolları uygulayarak, hakkınızı er ya da geç alabilirsiniz. Şimdi konunun daha iyi anlaşılması için sıkça sorulan bazı sorulara ve yanıtlarına göz atalım.

SIKÇA SORULAN SORULAR

Borç Verdiğim Kişi Borcunu Ödemiyor Ne Yapmalıyım?

Borç verdiğiniz kişi borcunu ödemiyorsa öncelikle resmi bir yolla ondan ödeme talep edin. Mümkünse noterden bir ihtarname göndererek borcunuzu isteyin ve 6 haftalık yasal bekleme süresini doldurun. Bu süre sonunda hala ödeme yoksa icra takibi başlatabilirsiniz. İcra takibi ile borçluya ödeme emri gönderilir; ödeme yapmaz veya itiraz etmezse haciz işlemleriyle alacağınızı tahsil yoluna gidersiniz. Borçlu icra takibine itiraz ederse bu defa itirazın iptali davası açarak hakkınızı ararsınız. Süreç karmaşık olabileceği için bir icra avukatından destek almanız yararınıza olacaktır. Kısaca, borçlunun ödeme niyeti yoksa hukuki süreçleri başlatmaktan çekinmemelisiniz.

Elden Verilen Borç Parayı Nasıl İspatlarım?

Elden (nakit) verdiğiniz borcu ispatlamak, banka transferine göre daha zordur ama imkânsız değildir. Öncelikle varsa yazılı bir belge veya senet sunmalısınız. Böyle bir belgeniz yoksa borç verdiğinizi gösteren WhatsApp mesajı, SMS, e-posta gibi iletişim kayıtlarını mahkemeye delil olarak verebilirsiniz. Borçlunun borcu aldığını veya ödeyeceğini kabul ettiği mesajlar delil başlangıcı sayılır ve tanık dinletme hakkı sağlar. Ayrıca borç verirken yanınızda bulunan tanıkları mahkemede dinletebilirsiniz (örneğin eşiniz, arkadaşınız gördüyse). Borç miktarı yüksek değilse tanık anlatımlarıyla sonuca gidilebilir; miktar yüksekse HMK gereği yazılı delil gerekir. Bu durumda borçlu tarafından atılmış ufak bir yazılı not bile çok değer kazanır. Özetle, elden verdiğiniz borç için her türlü delili kullanarak borç ilişkisini kanıtlamaya çalışmalısınız.

Verdiğim Borç Para İçin Faiz İsteyebilir Miyim?

Eğer borç para verirken faiz alacağınız konusunda bir anlaşma yapmadıysanız (ve borç ticari bir iş niteliğinde değilse) karşı taraftan faiz talep edemezsiniz. Türk Borçlar Kanunu’na göre adi borç ilişkilerinde faiz, ancak önceden kararlaştırıldıysa istenebilir. Bunun istisnası, borçlunun temerrüde düşmesidir: Borçlu ödeme gününü geçirirse, geciken süre için yasal temerrüt faizi talep edebilirsiniz. Öte yandan, baştan anlaşılan bir faiz varsa bu oranda faizi alabilirsiniz (tabii ki bu oran aşırı yüksek olmamalı, yoksa yargı makul bir düzeye indirebilir). Ticari nitelikte bir borç vermişseniz (örneğin şirketler arası bir ödünç) taraflar kararlaştırmamış olsa bile faiz işleyebilir. Sonuç olarak, faiz isteme hakkınız, borcun türüne ve anlaşmanıza bağlıdır. Çoğu arkadaş-akraba borcunda faiz kararlaştırılmadığı için sadece anaparayı geri isteyebilirsiniz.

Borç Paranın Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

Borç para alacaklarında genel zamanaşımı süresi 10 yıldır. Borç muaccel olduktan (geri istenebilir hale geldikten) sonra 10 yıl içinde yasal yollara başvurmaz veya borçlu borcunu kabul eden bir işlem yapmazsa, borçlu zamanaşımı itirazında bulunarak ödemekten kurtulabilir. Ancak burada dikkat: Eğer borç ilişkisi faizli ise (yani faiz ödenmesi kararlaştırılmış bir ödünç ise) veya ticari bir ilişkiden doğuyorsa, zamanaşımı süresi daha kısa, 5 yıl olabilir. Örneğin faiz alacakları ve ticari alacaklar 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Bu nedenle borcunuzu ertelememeli, yasal takibe geçmek için çok uzun süre beklememelisiniz. 10 yıllık süre dolduğunda alacak hakkınız düşer (borçlu ödemez ve itiraz ederse artık tahsil edemezsiniz). Ayrıca borcu talep etmekte gecikir ve borçluya ulaşamazsanız, borçlunun mal varlığını araştırmak veya ihtiyati haciz gibi tedbirlerle zamanaşımı süresi dolmadan harekete geçmek önemlidir.

Borç Paramı Ödemeyen Kişiyi Şikayet Edebilir Miyim?

Hayır, borcunuzu ödemeyen bir kişiyi polisiye/cezai anlamda şikâyet edemezsiniz. Borç ilişkisi hukuki bir konudur ve ceza hukuku kapsamında “borcunu ödememe” diye bir suç yoktur. Dolayısıyla ne polis ne savcılık bu konuda yaptırım uygulayamaz. Bu durumla karşılaştığınızda yapabileceğiniz tek şey, hukuk mahkemelerine veya icra dairesine başvurmaktır. Örneğin icra takibi yaparak resmi yoldan parayı istemek veya alacak davası açmak gibi. Sadece, eğer borç verme sırasında dolandırıcılık gibi bir hile söz konusu olduysa (yani karşınızdaki sizi kandırma kastıyla borç aldıysa) o zaman savcılığa şikâyet düşünülür, ama bu ispatı zor ve ayrı bir süreçtir. Normal şartlarda arkadaşınıza, tanıdığınıza iyi niyetle borç verdiniz ve o da ödemedi ise, çözüm yolu adli merciler değil, hukuk mercileri olacaktır.

Arkadaşıma Borç Verdim Ödemiyor Ne Yapmalıyım?

Arkadaşınıza güvenip borç vermiş olabilir ve şimdi onu kırmadan nasıl alacağınızı düşünüyor olabilirsiniz. Ancak dostluk ayrı, iş ayrı demek zorundayız; zira arkadaşınız ödemiyorsa sizin yapmanız gereken yine hukuki yollara başvurmaktır. Öncelikle arkadaşınızla konuşup durumu netleştirin, mümkünse yazılı şekilde borcunuzu talep edin (mesela mesaj atarak “ödeme yapmanı bekliyorum” deyin, bu da kayıttır). Ödeme olmazsa icra takibi başlatmaktan çekinmeyin. “Arkadaşa icra mı gönderilir?” diye düşünebilirsiniz ama ödemiyorsa mecburen hakkınızı korumalısınız. İcra takibi ödeme yapması için resmi bir uyarı olacaktır. Belki ödeme emrini alınca ciddiyeti anlar ve öder. Ödeme yine gelmez ve itiraz ederse, bu kez mahkemede hakkınızı arayacaksınız. Bu süreç dostane olmaktan çıksa da unutmayın ki hatalı olan, söz verdiği halde borcu ödemeyen taraftır. Gerekirse bir avukat aracılığıyla süreci yürütün ki arkadaşınızla doğrudan yüz göz olmayın. Kısacası, arkadaşınız diye vazgeçmeyin, yasal hakkınızı kullanın ve borcunuzu talep edin. Zaten gerçek bir arkadaş ise, siz hukuki yola başvurmadan önce borcunu ödemeliydi. Siz üzerinize düşeni yapın.

[1] NOTERDEN İHTAR ÇEKME VE ÖRNEKLERİ – 2025

https://www.harbiyehukuk.com/noterden-ihtar-cekme-ve-ornekleri/

[2] NOTER ÜCRETLERİ 2025 YILI GÜNCEL – Harbiye Hukuk Bürosu

https://www.harbiyehukuk.com/noter-ucretleri-yili-guncel/

[3] WHATSAPP YAZIŞMALARI DELİL OLABİLİR Mİ? – 2025

https://www.harbiyehukuk.com/whatsapp-yazismalari-delil-olabilir-mi/

[4] Borç verilen paranın iadesi – Türk Hukuk Sitesi

https://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=116556

[6] [7] YASAL FAİZ ORANI NEDİR? – 2025

https://www.harbiyehukuk.com/yasal-faiz-orani-nedir/

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment