Türkiye’de evliliklerin büyük bir kısmı resmî nikâh ile gerçekleştirilse de, “imam nikâhı” adı verilen dinî nikâh uygulaması da oldukça yaygın durumda. Ancak, resmî nikâh olmadan sadece imam nikâhıyla evlenmek hukuken geçerli bir evlilik bağı oluşturmaz. Bu durum özellikle kadınlar açısından ciddi hak kayıplarına yol açabilmektedir. Geleneksel ve dinî inançlara dayanarak kıyılan imam nikâhı, kadına miras hakkı, nafaka, mal paylaşımı gibi yasal güvenceler sağlamaz. Bunun yanı sıra imam nikâhıyla dünyaya gelen çocukların velayet, soybağı ve miras hakları konusunda hukuki belirsizlikler yaşanabilir. Günümüzde bazı kadınlar imam nikâhıyla evli olduklarını düşünerek haklarını göz ardı etmekte; ancak ayrılık veya ölüm durumunda resmî nikâh bulunmadığı için herhangi bir hukuki korumadan yararlanamadıklarından ciddi mağduriyetler yaşamaktadır.
Bu yazıda, imam nikahlı kadınların Türk hukuku karşısındaki durumu kapsamlı şekilde ele alınacaktır. İmam nikâhının ne anlama geldiği, imam nikâhlı bir kadının sahip olabildiği veya olamadığı haklar ile bu tür birlikteliklerin hukuki ve sosyal sonuçları ayrıntılı olarak incelenecektir. Ayrıca sadece dinî nikâh ile kurulan evliliklerde çocukların durumu ve sıkça sorulan sorular bölümünde merak edilen konular açıklanacaktır.
İÇİNDEKİLER
- İmam Nikâhı Nedir?
- İmam Nikâhlı Kadının Hakları
- İmam Nikâhlı Kadının Miras Hakkı
- İmam Nikâhlı Kadının Ayrılık Durumunda Hakları
- İmam Nikâhından Doğan Çocukların Hakları
- Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
- İmam nikâhı, resmî nikâh yerine geçer mi?
- Resmî nikâh olmadan sadece imam nikâhı yapmak suç mu?
- İmam nikâhlı kadının tazminat veya nafaka alma hakkı var mı?
- İmam nikâhlı çiftler ayrılırken mal paylaşımı yapabilir mi?
- İmam nikâhlı eşin ölümü halinde kadın dul aylığı veya tazminat alabilir mi?
- İmam nikâhından olan çocuklar babanın nüfusuna nasıl kaydedilir?
- Evliliğin iptali davası, imam nikâhlı birliktelikler için gerekli mi?
- İmam nikâhlı kadınlara tavsiyeler: Hak kaybını önlemek için ne yapmalı?
İmam Nikâhı Nedir?
İmam nikâhı, diğer adıyla dinî nikâh, eş adaylarının kendi dinî inanışları doğrultusunda bir din görevlisi (imam) huzurunda, en az iki şahit eşliğinde gerçekleştirdikleri evlilik törenine verilen isimdir. Toplumda dinî nikâh yaygın bir uygulama olmakla beraber, Türk Medeni Kanunu’na göre evliliğin hukuken geçerli olması için yetkili devlet memuru önünde resmî nikâh kıyılması şarttır. Yani, yalnızca imam nikâhıyla kurulan bir birliktelik kanunen evlilik sayılmaz. Resmî nikâh yapılmadığı sürece, eşler arasındaki aile hukuku hükümlerinden doğan hak ve yükümlülükler devreye girmez.
Birçok kişi, imam nikâhının tek başına yeterli olduğunu düşünme yanılgısına düşebilmektedir. Oysa resmî nikâh olmadan sadece dinî nikâha dayanarak birlikte yaşamış olmak, hukuki açıdan evli statüsünde olmayı sağlamaz. Bu yanılgı nedeniyle imam nikâhlı eşler arasındaki hak ve sorumlulukların belirsizliği, özellikle kadınlar için önemli mağduriyetlere yol açmaktadır. Dolayısıyla imam nikâhının hukuki niteliğini anlamak, bu tür birlikteliklerde kadınların haklarını korumak açısından büyük önem taşır.
İmam Nikâhlı Kadının Hakları
İmam nikâhıyla evli sayılan bir kadın, resmî nikâhın yokluğu nedeniyle kanunen “eş” statüsünde kabul edilmez. Bu durum, kadın ile imam nikâhlı birlikte yaşadığı erkek arasında evlilik birliğinden doğan hak ve yükümlülüklerin oluşmaması demektir. Aşağıda, resmî nikâh olmadığı takdirde kadının sahip olamadığı başlıca haklar ve ortaya çıkabilecek mağduriyetler ele alınmıştır:
Resmî Nikâh Olmadan Kurulan Birlikteliklerin Hukuki Statüsü
Resmî nikâh yapılmaksızın yalnızca dinî tören ile kurulan birliktelikler, Türk hukukunda geçerli bir evlilik olarak kabul edilmez. Bu tip bir beraberlikte taraflar yasal olarak evli sayılmadıkları için, birbirlerine karşı evlilik birliğinden doğan hiçbir yasal yükümlülükleri yoktur. Örneğin, imam nikâhlı eşler ayrılsa bile boşanma davası açılamaz; zira boşanma kavramı ancak resmi olarak kurulmuş evliliklere uygulanabilir. Aynı şekilde, resmî nikâhın sağladığı hukuki güvenceler bu çiftler için geçerli değildir.
Türk Medeni Kanunu, evliliği ancak yasal şekil şartlarına uygun şekilde kıyılan resmî nikâh ile tanır. Resmî nikâh dışındaki yöntemlerle (örneğin yalnızca imam önünde) kurulan beraberlikler kanunen “yok hükmünde” sayılır. Yani aslında hukuken ortada kurulmuş bir evlilik yoktur. Bunun sonucu olarak, imam nikâhıyla yaşayan çiftler, kanunun evli çiftlere tanıdığı haklardan yararlanamaz ve yükümlülüklere de tabi olmazlar.
Resmî Nikâhı Olmayan Kadınların Yaşadığı Mağduriyetler
Toplumda yaygın olarak, imam nikâhının evlilik için yeterli olduğu ve bazı yasal hakları kendiliğinden sağladığı şeklinde yanlış bir algı bulunmaktadır. Bu yanlış inanış sebebiyle pek çok kadın, sırf dinî nikâhla birlikte olduğu eşinden ayrıldığında veya eşi vefat ettiğinde kanuni hak talep edemediğini acı şekilde tecrübe etmektedir. Özellikle evlilik birliğinin sona ermesi durumunda, resmî nikâhın yokluğu kadının maddi ve manevi açıdan korunmasız kalmasına yol açar.
Resmî nikâh olmadan imam nikâhıyla yaşayan bir kadın, hukuken evli kabul edilmediğinden, normal bir evliliğin sona ermesinde talep edilebilecek birçok haktan mahrum kalır. İmam nikâhlı bir kadının yararlanamayacağı başlıca haklar şunlardır:
- Yasal mirasçılık hakkı: Resmî nikâhlı eş hayatta kaldığında vefat eden eşinin mirasçısı olabilirken, imam nikâhlı eş kanunen mirasçı kabul edilmez.
- Eşler arası mal paylaşımı (edinilmiş mallara katılma) hakkı: Resmî evlilikte geçerli olan mal rejimi kuralları, imam nikâhlı birlikteliklerde uygulanmaz. Ayrılık durumunda kadının, birlikte edinilen mallar üzerinde yasal hak iddia etmesi mümkün olmayabilir.
- Boşanma davasıyla talep edilen tazminatlar: Resmî nikâh var ise boşanma halinde kadının talep edebileceği maddi ve manevi tazminat hakları, imam nikâhlı ayrılıklarda söz konusu değildir.
- Yoksulluk nafakası hakkı: Boşanma sonrası eşlerden biri yoksulluğa düşecekse hakim tarafından bağlanabilen yoksulluk nafakası, resmi evlilik olmadığı için imam nikâhlı kadına bağlanamaz.
- Eş üzerinden sosyal güvence hakları: İmam nikâhlı kadın, eşiyle resmi bağı olmadığından onun sağlık sigortasından yararlanamaz, emekli sandığı veya SGK üzerinden dul aylığı gibi hakları talep edemez.
- Aile birliğine dair diğer haklar: Resmî evlilik durumunda eş olma statüsünden kaynaklanan aile cüzdanı, soyadı kullanma, birlikte konut seçme veya resmi makamlarda evli kabul edilme gibi hususlar da dinî nikâhlı eş için geçerli olmaz.
Yukarıdaki hak kayıpları göz önüne alındığında, sadece imam nikâhıyla yaşamanın özellikle kadın partner için ne denli riskler taşıdığı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, mal rejimi, nafaka, tazminat, velayet, soybağı ve miras gibi konularda imam nikâhlı kadının hukuki statüsünü bilmek ve gerekli önlemleri almak son derece önemlidir.
İmam Nikâhlı Kadının Miras Hakkı
İmam nikâhına dayalı birlikteliklerde, taraflardan birinin ölümü halinde sağ kalan kadın kanunen “eş” statüsünde olmadığı için ölen kişinin yasal mirasçısı olamaz. Türk Medeni Kanunu’na göre miras paylaşımında sağ kalan eş, yasal mirasçılar arasında öncelikli paya sahiptir; ancak bu hüküm yalnızca resmî nikâhlı eşler için geçerlidir. İmam nikâhlı kadın, böyle bir yasal güvenceye sahip değildir.
Bu durumda imam nikâhlı eşin, vefat eden partnerinin mal varlığı üzerinde hak iddia edebilmesi ancak ölen kişinin sağlığında yapacağı bir tasarrufa dayanabilir. Örneğin, erkek ölmeden önce bir vasiyetname düzenleyerek veya miras sözleşmesi yaparak imam nikâhlı eşini mirasçı olarak atamışsa, kadın bu yolla mirastan pay alabilir. Fakat bu da kesin bir güvence değildir; zira vasiyetname ile mirasçı atanan imam nikâhlı kadının, kanunen korunan bir saklı payı (zorunlu miras hakkı) bulunmaz. Yani, yasal mirasçılar (çocuklar, anne-baba gibi) saklı paylarına halel gelmesi durumunda vasiyetnameye itiraz edebilir ve kadının miras payını azaltabilir veya ortadan kaldırabilirler.
Kısacası, imam nikâhlı kadın yasal miras hakkından yoksundur. Resmî nikâh olmadan kurulan bir beraberlikte kadın, partnerinin ölümü durumunda evlilik birliğinden kaynaklanan miras haklarını talep edemez. Bu nedenle, yaşamını imam nikâhıyla sürdüren kadınların, ileride mağdur olmamak adına bu gerçeğin farkında olması ve mümkünse partnerleriyle karşılıklı olarak malvarlığı düzenlemelerini (örneğin vasiyetname hazırlamak gibi) planlamaları önemlidir.
İmam Nikâhlı Kadının Ayrılık Durumunda Hakları
Türk hukukunda imam nikâhına özgü özel bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla resmî nikâhı olmayan çiftlerin ayrılması halinde başvurabilecekleri net bir kanuni prosedür veya talep mekanizması yoktur. Resmî evlilik bağı olmayan imam nikâhlı birlikteliklerde taraflar, ayrılık durumunda boşanma hükümlerinden ve buna bağlı fer’i (yan) haklardan yararlanamazlar. Bunun yerine, ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar genel hükümlere ve emsal yargı kararlarına göre çözümlenmeye çalışılır.
Resmî nikâhla evli çiftler ayrılırken boşanma davası açıp nafaka, tazminat, mal paylaşımı, velayet gibi taleplerde bulunabilirken; imam nikâhlı bir birliktelikte bu tür davalar açılamaz. Ancak bu durum, hiçbir hak talep edilemez anlamına da gelmez. İmam nikâhına dayalı ilişkilerde de bazı koşullarda genel hukuk kurallarına dayanarak taleplerde bulunmak mümkün olabilir. Aşağıda, ayrılık durumunda en sık gündeme gelen konular ayrı başlıklar altında incelenmiştir:
Maddi ve Manevi Tazminat Talep Edebilir mi?
İmam nikâhına dayalı ilişkilerin sona ermesi halinde, kadının uğradığı zararlar için tazminat talep etmesi zorlu bir süreçtir, ancak tamamen imkânsız değildir. Her ne kadar boşanma hükümleri uygulanamasa da, bireyler arasındaki anlaşmazlıklarda kişiler hukuku ve borçlar hukuku kapsamındaki genel hükümler devreye girebilir. Özellikle Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde haksız fiil sorumluluğu hükümleri, belirli şartlar altında tazminat istenebilmesine olanak tanır.
Yargıtay’ın bu konudaki içtihatları (yerleşik kararları) ise tam olarak istikrarlı değildir. Örneğin, evlilik vaadiyle kandırılan ve uzun süre imam nikâhıyla birlikte yaşayan bir kadının manevi tazminat talebi bazı kararlarda kabul edilmiş, bazı kararlarda ise reddedilmiştir. Bu farklılık, her olayın kendi koşullarına göre değerlendirildiğini göstermektedir. Mahkemeler, imam nikâhlı birlikteliklerde tazminat taleplerini incelerken, tarafların iyi niyetini, davranışlarını, verilen sözleri, birlikte yaşama süresini, ekonomik ve sosyal durumları gibi pek çok unsuru göz önünde bulundurmaktadır.
Şayet kadının ayrılık nedeniyle uğradığı zarar, diğer tarafın hukuka aykırı veya ahlaka aykırı bir eylemi sonucunda meydana gelmişse (örneğin kadını resmî nikâh yapacağı konusunda yıllarca oyalamak, şiddet uygulamak, aldatmak gibi), kadın genel hükümlere dayanarak tazminat davası açabilir. Mahkeme, somut olaydaki fiilin haksız olduğuna ve kadının zarar görmesine yol açtığına kanaat getirirse, uygun miktarda maddi veya manevi tazminata hükmedebilir. Ancak tekrar vurgulamak gerekir ki, bu tür davalar boşanma davası niteliğinde değildir ve tamamen mahkemenin takdirine bağlı, istisnai durumlardır.
Nafaka Hakkı Var mı?
Yoksulluk nafakası, resmî evlilik sona erdiğinde, eşlerden yoksulluğa düşecek olanın diğerinden talep edebildiği maddi destektir. İmam nikâhlı eşler arasındaki birliktelik hukuken evlilik sayılmadığından, ayrılık durumunda ekonomik olarak zor duruma düşen kadının yoksulluk nafakası talep etmesi mümkün değildir. Mahkeme nezdinde bir boşanma söz konusu olmadığı için, kadının eşinden düzenli nafaka bağlanmasını isteme hakkı yoktur.
Bununla birlikte, imam nikâhlı birliktelikten doğan çocuklar varsa, bu çocukların bakımı ve geçimi için iştirak nafakası (çocuk nafakası) talebi söz konusu olabilir. Bu konu, aşağıda çocukların hakları bölümünde ele alınacaktır. Ancak kadın, sadece kendisi için (eş sıfatıyla) bir nafaka talebinde bulunamaz. Ayrılık sonrası hiçbir geliri ve desteği olmayan kadın, eğer ortada bir haksız fiil veya borçlar hukuku kapsamına giren bir durum yoksa, maalesef ki kendi geçimi için eski partnerinden yasal yolla bir yardım alamayacaktır.
Özetle, imam nikâhlı kadın ne tedbir nafakası (ayrılık sürecinde geçici destek) ne de yoksulluk nafakası (ayrılık sonrasında sürekli destek) talep edebilir. Bu durum, resmî nikâhın sağladığı önemli bir güvencenin imam nikâhlı kadınlar için geçerli olmadığını gösterir.
İmam Nikâhından Doğan Çocukların Hakları
Resmî nikâh yapılmadan, yalnızca imam nikâhıyla kurulan birlikteliklerden doğan çocuklar hukuken evlilik dışı doğan çocuk statüsündedir. Bu statü, çocuğun bazı haklarının belirlenmesinde farklı uygulamalar gerektirir. İmam nikâhlı eşlerden dünyaya gelen çocukların soybağı (nesep bağı), velayet, nafaka ve miras konularındaki durumları, Türk Medeni Kanunu’nun evlilik dışı çocuklara ilişkin hükümlerine göre düzenlenir. Aşağıda bu hususlar tek tek açıklanmıştır:
Çocuğun Soybağı (Nesebi)
Bir çocuğun soybağı (nesep bağı), anne ve babayla olan hukuki akrabalık bağını ifade eder. Türk hukukunda, çocuk ile anne arasındaki soybağı doğumla birlikte kendiliğinden kurulur – yani bir çocuk dünyaya geldiğinde annesi bellidir ve kayıt altına alınır. Çocuk evlilik içinde doğmuşsa, ayrıca babasıyla olan soybağı da kendiliğinden kurulmuş sayılır; kanunen koca otomatik olarak baba kabul edilir (aksi ispat edilene kadar).
İmam nikâhlı bir ilişkiden doğan çocuk ise hukuken evlilik dışında doğmuş kabul edileceğinden, babasıyla soybağı otomatik olarak kurulmaz. Bu durumda, çocuğun biyolojik babasının resmî olarak baba hanesine yazılabilmesi için kanunda öngörülen yolların izlenmesi gerekir:
- Babanın çocuğu tanıması: Biyolojik baba, çocuğu kendi evladı olarak kabul ediyorsa, doğumdan sonra tanıma yoluyla soybağını kurabilir. Tanıma işlemi; nüfus müdürlüğüne başvurarak, noterde resmi senet düzenleyerek veya mahkemeye bir beyan vererek yapılabilir. Baba, çocuğu tanıdığında, çocuğun nüfus kaydında baba adı hanesine eklenir ve çocuk babanın soyadını alabilir.
- Babalık davası: Baba çocuğu kendiliğinden tanımaz veya tanıyamazsa, anne tarafından babalık davası açılarak çocuğun babasının mahkeme kararıyla belirlenmesi sağlanabilir. Aile Mahkemesi nezdinde açılan bu dava neticesinde DNA testi gibi delillerle baba tespit edilirse, mahkeme kararı çocuğun baba ile soybağını kurar. Babalık davası, çocuğun doğumundan itibaren belirli süreler içinde açılmalıdır (Türk Medeni Kanunu’na göre anne, doğumdan sonraki 1 yıl içinde babalık davası açmalıdır; çocuk adına vasi veya mirasçılar da belirli şartlarla dava açabilir).
Not: Çocuğun annesi zaten evli başka biriyle ise ve çocuk nüfusta o evlilik içerisinde doğmuş görünüyorsa, öncelikle mevcut soybağının reddi davası ile o bağın kaldırılması gerekir ki gerçek baba ile soybağı kurulabilsin.
Çocuğun Velayeti
Velayet, çocuğun bakım, eğitim, sağlık ve temsil gibi haklarını kapsayan anne-babanın sorumluluğudur. Türk Medeni Kanunu’nun 337. maddesine göre, evlilik birliği dışında doğan çocukların velayeti kural olarak anneye aittir. Yani imam nikâhlı bir beraberlikten dünyaya gelen çocuğun velayeti doğumdan itibaren otomatik olarak anneye verilir. Baba, evlilik dışında doğan çocuk üzerinde kendiliğinden velayet hakkı kazanamaz.
Bu durumda imam nikâhlı çiftlerin çocuklarında, anne çocuğun tüm yasal işlemlerinde tek başına söz sahibidir. Babanın çocuğa velayet hakkı elde edebilmesi için ya anneyle resmî evlilik yapması (bu durumda evlilik içinde doğan çocuk statüsü kazanır) ya da mahkemeye başvurarak velayetin kendisine verilmesini talep etmesi gerekir. Ancak mahkeme, velayeti anneden alıp babaya vermek için annenin yetersizliği, çocuğun menfaati gibi ciddi gerekçeler arar. Normal şartlarda evlilik dışı çocuk küçük ise anne bakımında kalmaya devam eder.
Özetle, imam nikâhıyla kurulan bir beraberlikte doğan çocukların velayeti doğal olarak anneye verilir ve baba, anneden bağımsız velayet hakkını doğrudan kullanamaz.
Babadan Nafaka Talebi (Çocuk Nafakası)
İmam nikâhlı birliktelikten doğan çocuğun bakım ve yetiştirme masrafları anne-babanın ortak sorumluluğudur. Resmî nikâh olmasa bile, çocuk ile baba arasında soybağı kurulabilmişse (yani baba çocuğu tanımışsa veya mahkeme babalık kararı vermişse), çocuk için babadan nafaka talep edilebilir. Bu nafaka, çoğunlukla iştirak nafakası şeklinde olur.
İştirak nafakası, ayrı yaşayan ya da evli olmayan anne-babanın çocuk için yaptığı masraflara babanın (veya çocuk kendinde ise annenin) katılımını sağlamak amacıyla ödenen aylık paradır. Anne, çocuğun velayeti kendisinde olduğundan, çocuğun geçimini sağlarken zorlanıyorsa Aile Mahkemesi’ne başvurarak babanın mali gücüne uygun bir nafaka ödemesini talep edebilir. Mahkeme, çocuğun yaşını, ihtiyaçlarını, anne ve babanın ekonomik durumlarını dikkate alarak uygun miktarda bir nafakaya hükmedecektir.
İmam nikâhlı birlikteliklerde, babanın nafaka yükümlülüğünün doğması için tekrar vurgulayalım, öncelikle babanın hukuk önünde baba olarak tanınmış olması şarttır. Eğer babalık hukuken tesis edilmemişse, babadan herhangi bir nafaka talebi de mümkün olmaz. Fakat soybağı kurulduktan sonra, evlilik dışı da olsa çocuk, kanunen babasının çocuğu sayıldığı için tüm çocukların yararlandığı nafaka haklarından yararlanır. Bu nafaka, çocuğun ergin (18 yaş) olmasına kadar veya eğitimi devam ediyorsa eğitim süresi boyunca devam edebilir.
Çocuğun Miras Hakkı
İmam nikâhlı eşler arasında resmî nikâh olmaması, çocuksal açıdan miras hakkını tamamen ortadan kaldırmaz. Türk Medeni Kanunu’na göre mirasçılık, kan hısımlığına (soy bağına) dayanır. Eşler arasındaki resmi bağ olmasa bile, çocuk ile baba arasında soybağı kurulmuşsa, çocuk babasının altsoyu (çocuğu) sıfatıyla yasal mirasçı olur. Yani baba vefat ettiğinde, evlilik dışında doğmuş olsa dahi tanınmış veya babalık kararıyla babaya bağlanmış çocuk, baba tarafından diğer çocuklar gibi mirasçı kabul edilir.
Burada kritik nokta, babayla soybağının kurulup kurulmadığıdır. Eğer babayla hukukî soybağı tesis edilmemişse (örneğin baba çocuğu hiç tanımadı ve babalık davası da açılmadıysa), bu durumda çocuk resmî olarak babasız görüneceğinden babanın mirasına ortak olamaz. Ancak soybağı sonradan da olsa kurulursa (babalık davası ölümden sonra mirasçılar aleyhine de açılabiliyor belirli şartlarda), çocuk babanın mirasından pay alabilir.
Özetle, imam nikâhından olan çocuklar, babalarıyla hukuki bağları kurulduğu takdirde miras hukukunda evlilik içinde doğan çocuklarla aynı haklara sahiptir. Anneyle soybağı zaten doğumla mevcut olduğundan, annenin mirasçısı olma konusunda sorun yoktur. Fakat babanın yasal mirasçısı olabilmek için tanıma veya mahkeme kararı şarttır.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, imam nikâhı ile kurulan birliktelikler kadın ve çocuklar açısından hukuki zeminde pek çok hak kaybına yol açabilmektedir. Aşağıda, konuyla ilgili en sıkça sorulan sorulara kısa cevaplar verilmiştir.

İmam Nikahlı Kadının Hakları
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
İmam nikâhı, resmî nikâh yerine geçer mi?
Hayır, imam nikâhı resmî nikâhın yerine geçmez. Resmî nikâh, belediye nikâh memuru veya yetkili kılınmış resmi görevliler (örn. belediye başkanı, muhtar veya belirli koşullarda müftü) tarafından kıyılan ve evliliğe yasal geçerlik kazandıran törendir. İmam nikâhı ise sadece dinî bir törendir ve hukuki sonuç doğurmaz. Yani sadece imam nikâhıyla evlenen çiftler, kanunen evli sayılmazlar ve resmi evliliğin sağladığı haklardan yararlanamazlar. Bu nedenle, dinî nikâh yapılsa bile ayrıca mutlaka resmî nikâh yapılması gerekir.
Resmî nikâh olmadan sadece imam nikâhı yapmak suç mu?
Günümüzde resmî nikâh olmadan imam nikâhı kıymak doğrudan suç olarak cezalandırılmamaktadır. Geçmişte, Türk Ceza Kanunu’nun 1926 tarihli eski hükümlerinde, resmî nikâh yapmadan dinî nikâh yapmak suç sayılıyor ve hafif hapis cezaları öngörülüyordu. Hatta 2004’te yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu’nda da benzer bir hüküm (md. 230/5-6) bulunmaktaydı. Ancak 2015 yılında Anayasa Mahkemesi, bu hükmü iptal etti. Böylece, artık resmi nikâh olmadan imam nikâhı yapan din görevlisi veya buna rıza gösteren çiftler hakkında ceza uygulanması söz konusu değil.
Her ne kadar cezai yaptırım kalkmış olsa da, resmî nikâh yapmadan sadece imam nikâhıyla evlenmek hala hukuken geçersizdir. Yani devlet sizi cezalandırmaz ama kanun önünde evli sayılmadığınız için tüm yasal haklardan mahrum kalırsınız. Bu nedenle, toplumda dinî nikâh rahatlamış gibi görünse de, resmî nikâhın yerini tutmadığını ve hak kaybına yol açabileceğini unutmamak gerekir.
İmam nikâhlı kadının tazminat veya nafaka alma hakkı var mı?
Boşanma halinde talep edilen tazminat ve nafaka hakları, imam nikâhlı kadın için kural olarak bulunmamaktadır. Resmî nikâh olmadığı için kadın, ayrılık durumunda mahkemeden kendisi için yoksulluk nafakası talep edemez; yine maddi veya manevi tazminat isteme hakkı da genel olarak yoktur. Bununla birlikte, yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere, bazı istisnai durumlarda genel hukuk kurallarına dayanarak tazminat talebi gündeme gelebilir. Örneğin, kadın evlenme vaadiyle kandırılmış ve bu yüzden zarar görmüşse, Türk Borçlar Kanunu kapsamındaki haksız fiil hükümlerine dayanarak manevi tazminat davası açabilir. Bu, boşanma davasından ayrı ve zor bir süreçtir; her somut olayda hakimin takdirine bağlıdır.
Nafaka konusuna gelince: Kadının kendisi için eşinden nafaka alma hakkı yoktur. Ancak çocuklar için iştirak nafakası talep edilebilir. İmam nikâhlı birliktelikten doğan çocuklar adına, babadan bakım ve eğitim giderlerine katkı nafakası istenebilir (elbette önce babalık bağı tanınmış olmalıdır). Bu nafaka, çocuğun hakkıdır; kadının şahsi nafaka hakkından ayrı değerlendirilir.
İmam nikâhlı çiftler ayrılırken mal paylaşımı yapabilir mi?
Resmî nikâhlı eşler arasında geçerli olan edinilmiş mallara katılma rejimi, imam nikâhlı çiftler için uygulanmaz. Bu nedenle imam nikâhlı bir birliktelik sona erdiğinde, yasal bir mal paylaşımı talebi ileri sürülemez. Her iki taraf, kendi adına kayıtlı olan malın sahibi olarak kalır. Birlikte edinilmiş olsa bile, mülkiyet kimin üzerindeyse ona aittir. Kadın, resmî evlilik olmadan birlikte yaşadığı erkeğin malvarlığı üzerinde hak iddia edemez.
Ancak burada bir istisna veya hukuki imkândan bahsedilebilir: Eğer imam nikâhlı birliktelik sırasında kadın, erkeğin herhangi bir malının alınmasına kayda değer maddi katkı sağlamışsa, doğrudan mal rejimi hükümleri uygulanmasa da, haksız zenginleşme hükümlerine dayanarak katkısı oranında bedel talep etmeye çalışabilir. Bu tür talepler de ayrı bir dava konusu olup, ispatı zor süreçlerdir. Genel kural olarak, resmi nikâh olmadığı takdirde mal paylaşımı hakkı doğmaz.
İmam nikâhlı eşin ölümü halinde kadın dul aylığı veya tazminat alabilir mi?
Hayır, imam nikâhlı kadın, eşinin ölümü durumunda “dul eşi” sayılmadığı için sosyal güvenlik kurumlarından dul aylığı alamaz. Örneğin, resmi nikâhlı eşini kaybeden bir kadın, çalışmıyorsa SGK’dan eşinin emekli maaşının belirli bir kısmını dul maaşı olarak alabilir. Ancak imam nikâhlı kadınlar, resmî eş statüsünde olmadıklarından böyle bir haktan faydalanamazlar.
Ölüm tazminatı meselesine gelince: Eğer imam nikâhlı kocanın ölümü bir iş kazası, trafik kazası gibi üçüncü kişilerin sorumluluğunu gerektiren bir olaydan kaynaklanıyorsa, destekten yoksun kalma tazminatı adı altında tazminat davası genellikle resmî eş ve çocuklar tarafından açılır. İmam nikâhlı eş, yasal eş kabul edilmediği için, bu tazminatı talep hakkı tartışmalıdır. Yargıtay’ın bazı kararlarında, uzun süre fiilen birlikte yaşayan ve ekonomik desteğe muhtaç kalan imam nikâhlı eşlere, destekten yoksun kalma tazminatı ödenebileceği yönünde görüşler bulunsa da, bu her zaman kabul görmez. Genellikle, bu tür tazminatlar yasal mirasçılara yöneliktir ve imam nikâhlı kadın kapsam dışında kalabilir.
Özetle, imam nikâhlı kadına ne sosyal güvenlik kapsamında dul maaşı bağlanır, ne de iş kanunları veya diğer özel kanunlar kapsamında ölen eş nedeniyle öngörülen tazminatlar otomatik olarak ödenir.
İmam nikâhından olan çocuklar babanın nüfusuna nasıl kaydedilir?
İmam nikâhından doğan çocukların babanın nüfusuna kaydedilebilmesi için öncelikle babası ile soybağı kurulmalıdır. Eğer baba, doğumdan sonra çocuğu tanımaya razı ise, nüfus müdürlüğüne veya notere başvurarak “tanıma” işlemini yapabilir. Bu resmi işlemle çocuk, babanın nüfus kütüğüne kaydolur; babanın soyadını alır ve nüfus kayıtlarında baba adı kısmına baba eklenir.
Baba çocuğu kendiliğinden tanımazsa, anne babalık davası açarak mahkeme kararıyla babanın belirlenmesini sağlayabilir. Mahkeme DNA testi gibi bilimsel delillerle babalığı tespit ettikten sonra, kesinleşen mahkeme kararı nüfus müdürlüğüne gönderilir ve çocuğun baba hanesine gerçek babası yazılır. Bu yolla çocuk, babasının nüfusuna kaydedilmiş olur.
Unutulmamalıdır ki, resmi nikâhlı evlilikte dünyaya gelen çocuklar otomatik olarak babanın nüfusuna kayıt edilirken; imam nikâhlı ilişkide doğan çocuklar için bu ekstra işlemler zorunludur. Aksi takdirde çocuk nüfus kayıtlarında baba adı hanesi boş kalabilir veya annenin soyadını taşır.
Evliliğin iptali davası, imam nikâhlı birliktelikler için gerekli mi?
Evliliğin iptali, hukuken geçerli olarak yapılmış bir evliliğin sonradan ortaya çıkan sebeplerle geçersiz sayılması (butlanı) için açılan davadır. Örneğin, taraflardan birinin evlenme sırasında zaten başka bir evlilik bağı varsa veya evlenme ehliyeti yoksa, belirli süreler içinde evliliğin iptali davası açılabilir. Ancak imam nikâhlı birliktelikler zaten resmi olarak evlilik sayılmadığı için, ortada iptal edilecek bir “resmî evlilik” yoktur. Dolayısıyla imam nikâhıyla yaşanmış bir ilişkinin sona ermesi için evliliğin iptali davası açılmaz ve açılmasına da gerek yoktur.
Resmi nikâh olmadan yalnızca dinî nikâh yapılmışsa, hukuk nazarında evlilik hiç meydana gelmemiş kabul edilir (yokluk hali). Yok hükmündeki bir evlilik için mahkeme kararıyla iptal gerekmez; bu durum, en baştan itibaren geçersizlik anlamına gelir. Eğer çift daha sonra resmi nikâh yapmış olsaydı ve bu resmî nikâhın iptalini gerektiren bir durum bulunsaydı, o zaman evliliğin iptali konusu gündeme gelebilirdi. Ancak imam nikâhı tek başına böyle bir süreç doğurmaz.
İmam nikâhlı kadınlara tavsiyeler: Hak kaybını önlemek için ne yapmalı?
İmam nikâhla evli konumunda olan veya böyle bir birliktelik planlayan kadınlar için en önemli tavsiye, mutlaka resmî nikâh işlemlerini tamamlamaktır. Resmî nikâh, hem kadının hem de çocukların gelecekteki haklarını güvenceye alır. Eğer herhangi bir nedenle resmî nikâh yapılamıyorsa, kadınlar olası ayrılık veya ölüm durumlarına karşı önleyici adımlar düşünebilirler:
- Partnerle aralarında maddi konuları düzenleyen yazılı anlaşmalar yapmak (örn. katkı yapılan mallar konusunda).
- Mümkünse erkeğin, kadını ileride güvence altına almak için malvarlığıyla ilgili vasiyetname düzenlemesi.
- Çocuk sahibi olunmuşsa, babanın çocukları hemen tanımasını sağlamak ve nafaka ile ilgili konuları netleştirmek.
- Kadının kendi ekonomik gücünü koruması, çalışması veya birikim yapması; tamamen erkeğin maddi desteğine bel bağlamaması.
Yine de bu tür önlemler sınırlı koruma sağlar. En kesin çözüm, resmi nikâh akdinin yapılmasıdır. Resmî nikâh yapıldığında imam nikâhı da zaten isteğe bağlı olarak yapılabilir, bu ikisi birbirini engelleyen şeyler değildir. Ancak sırf imam nikâhıyla yıllar geçirmek, özellikle kadın açısından gelecekte büyük riskler taşımaktadır. Kadınların ve ailelerin bu konuda bilinçli olması, hukuki hak kayıplarını önlemek adına çok önemlidir.