Yabancılar HukukuEvlilik Yoluyla Türk Vatandaşı Olma Süreci

Türk vatandaşlığının kazanılması, kaybedilmesi, bunların usulleri ve yetkili makamlar gibi huşular 5091 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nda düzenlenmiştir. Kanuna göre Türk vatandaşlığı doğumla, yetkili makam kararı ile, evlat edinilme veya seçme hakkının kullanılması gibi muhtelif yollarla kazanılabilir.

Türk vatandaşı olmanın bir diğer yolu da evliliktir. Buna göre Türk vatandaşı olmak isteyen yabancılar, evlilik müessesesi sayesinde vatandaşlık kazanmakta ve vatandaşlığın sağladığı haklardan da yararlanmaktadırlar. Okuduğunuz çalışma kapsamında da bu konu detaylı olarak ele alınacaktır. 

5091 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 16.maddesi aynen şu şekildedir:

Kanun’un lafzı dikkate alındığında ilk göze çarpan bir Türk vatandaşı ile evlenmenin     direkt olarak Türk vatandaşlığı kazandırmayacağıdır. Günlük yaşamda sıkça kullanılmaya çalışılan bu yol genelde gerekli şartlar tamamlanmadığı için başarısız olmaktadır. 

Evlenme kurumu yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılmasına aşağıdaki şartlar tamamlanmış olmalıdır:

  • Yabancı ile Türk vatandaşı en az üç yıldan beri evli olmalı ve vatandaşlık için yapılacak başvuru anında evlilikleri devam ediyor olmalıdır. Ve şüpheye gerek yoktur ki bu evlilik Türk Medeni Kanunu usulünce gerçekleşmiş olmalıdır. Diğer bir ifadeyle dini nikah vatandaşlığın kazanılmasını sağlamaz.
  • Bahse konu evlilik taraflar açısından aile birliğini oluşturmuş olmalı ve taraflar bu aile birliği içinde yaşamalıdır. Tabii ki de oldukça öznel olan bu şart yetkili makamlar tarafından takdir edilecektir.
  • Vatandaşlık başvurusu yapan yabancı evlilik birliği ile bağdaşmayacak faaliyetlerde bulunmamalıdır. Sözgelimi, hukuki birlikteliğinden ayrı olarak bir başkasıyla fiili birlikteliği bulunmamalıdır.
  • Başvuru yapan yabancıda milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek olumsuz bir durum olmamalıdır. 
  • Başvurudan sonra Türk eşin ölmesi dolayısıyla evliliğin sona ermesi halinde “evliliğin devam ediyor olması” şartı aranmaz.
  • Yine aynı şekilde Türk vatandaşlığı kazanıldıktan sonra evliliğin butlanına karar verilirse ve evlilik kesin hükümsüz hale gelirse, Türk vatandaşlığını kazanan yabancı evlenirken “iyiniyetli” olduğunu ispatlarsa kazandığı Türk vatandaşlığını kaybetmez. Bu iyi niyetin takdiri de yetkili makam tarafından yapılacaktır. Bu yetkili makam da boşanmaya karar veren aile mahkemesidir.
  • NEREYE MÜRACAAT EDİLMELİDİR?

Yukarıda izah edilen şartları taşıyan yabancı şayet Türk vatandaşlığını kazanmak istiyorsa Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 37.maddesine göre yurt içinde ikamet adresinin olduğu yer valiliğine, yurt dışında ise dış temsilciliklere başvuru yapmalıdır. Bu başvuru bizzat yapılabileceği gibi vekaletname ile de yapılabilir. 

  • ÖNEMLİ HUSUSLAR

Vatandaşlığın kazanılması için gerekli şartlar tamamlanmış olsa dahi, başvuru yapan yabancının başvurusu reddedilebilir. Zira bu konuda ilgili idarenin takdir yetkisi vardır. Bu takdir yetkisi kapsamında idare şartları daha geniş veya daha dar yorumlayabilir.

Yabancı ile evli olan Türk vatandaşların bazı mesleklerde çalışamayacakları ilgili kanunda belirtilmiştir. Evlenme yolu ile Türk vatandaşı olabilen kadın söz konusu faaliyetlerde çalışma imkânı açık bırakılmakta, buna mukabil bu gibi kadınlarla evli olan Türk vatandaşları için çalışma yasağı konulmuş olmaktadır. Yabancı kadınlarla evli olanların çalışma haklarını kaldıran hükümlerin bazıları Anayasa Mahkemesince anayasaya aykırılığı sebebiyle kaldırılmıştır. Belirli konularda ise bu nevi hak mahrumiyetlerinin devam etmesi imkânı açık bırakılmaktadır (Nomer, 2017; 105). Örneğin, yabancı kadınla evlilik Türk Silahlı Kuvvetleri Mensuplarına mesleklerini icra edemeyecekleri engel bir sebep olabilmektedir. (SÜLEYMANOV, Elvin, Türk Vatandaşlığının Kazanılması ve Kaybedilmesi Halleri, s.49, T.C. Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Kırşehir, 2020)

  • KONUYLA İLGİLİ YARGI KARARLARI

Bakılan uyuşmazlıkta, davalı idarece Türk vatandaşlığına alınma talebi üzerine davacı hakkında yapılan inceleme, araştırma ve geçmiş kayıtlarının değerlendirilmesi üzerine, evlenme yoluyla Türk Vatandaşlığının kazanılması Türk Vatandaşlığı Kanunu’nda aranan şartların varlığına bağlı olup dosya içeriğinden, davacının; 31.01.2015 tarihinde Türk Vatandaşı K4 ile resmi nikahla evlendiği, davacı hakkında 29.03.2006 tarihinde Kars İl Emniyet Müdürlüğü’nce fuhuş yapmaktan dolay işlem yapıldığının ve Kuşadası 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 17.04.2018 tarih ve E.20170329, K.2018/546 sayılı kararı ile “kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya hakkından hırsızlık” iddiasıyla açılan dava sonucunda “güveni kötüye kullanma” suçundan 3 ay 10 gün hapis ve 40,00-TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedildiğinin tespit edildiği, ayrıca davacının eşi hakkında İzmir 15. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen 03.03.2006 tarih ve E:2001/316, K:2006/155 sayılı kararı ile “kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya hakkından hırsızlık, mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal etme” suçundan, İzmir 27. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen 14.11.2008 tarih ve E:2007/153, K:2008/595 sayılı kararı ile “hırsızlık, mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal etme” suçlarından mahkumiyet kararları verildiği, söz konusu tespitlerin, davalı idareye haklı gerekçe teşkil ettiğinin anlaşıldığı, bu nedenlerle, davacının durumunun 5901 sayılı Kanunun 10’ncu maddesi gereği takdir yetkisi kapsamında uygun görülmediği ve dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmış olup, devletin hükümranlık hakkının doğal sonucu olarak yabancıları Türk vatandaşlığına kabul edip etmeme konusunda idarenin takdir yetkisi bulunduğundan kuşku bulunmamakta ise de, davacı ve Türk vatandaşı eşin işlediği suçların suç tarihlerinin evlilik birliği tesisinden önce olduğu, dosyada bulunan tutanaktan, evlilikleri ile ilgili değerlendirmelerin olumlu, aile birliği kurmaya yönelik ve ciddi olduğunu, eşi ile birlikte ikamet ettiği, eşinin önceki evliliğinden 1 çocuğu, davacının 2 çocuğu olduğu, Emniyet Genel Müdürlüğü ve MİT arşiv araştırma sonuçlarının olumlu olduğu görülmüştür. Bu durumda; uyuşmazlık konusu olayda, yabancıları Türk vatandaşlığına kabul edip etmeme konusunda idareye tanınan takdir yetkisinin kamu yararına ve hukuka uygun kullanıldığından söz edilemeyeceği kanaatine varıldığından, idarece tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Dava dosyasındaki belge ve bilgilerin incelenmesinden; Irak uyruklu olan davacının, 16.06.2015 tarihinde Türk Vatandaşı ile evlendiği müşterek 2 çocuklarının olduğu, evlenme yoluyla Türk Vatandaşlığına alınma talebinde bulunulduğu, talebinin davalı idarenin takdir yetkisi ve milli güvenlik bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunması gerekçe gösterilerek reddine karar verilmesi üzerine bakılan iş bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, evlilik yolu ile Türk Vatandaşlığının kazanılmasında, bir Türk Vatandaşı ile en az 3 yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancılarda aile birliği içinde boşanma, evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama ve milli güvenlik ile kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir halin olmaması şartlarının birlikte aranacağı, ancak bu şartların sağlanmasının kişiye kazanılmış hak bahşetmeyeceği ve talebin kabul edilip edilmemesi hususunda davalı idarenin takdir hakkının bulunduğu açıktır. Dava konusu uyuşmazlıkta, davacı ve eşi ile ilgili yapılan tahkikatların olumlu olduğu, İl Emniyet tahkikat sonucu ile Komisyon görüşünün olumlu olduğu, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü arşiv sonucunun davacının adının Bank F2’da hesap açanlar arasında olduğu gerekçesiyle olumsuz olduğunun anlaşıldığı, bu nedenle idarece takdir hakkı ve Milli Güvenlik bakımından engel teşkil edecek hal olarak kabul edilerek talebin reddedildiği görülmüştür. 5901 Sayılı Kanun’un 10. maddesinde, Türk Vatandaşlığına alınmada aranan şartları taşımanın Vatandaşlığın kazanılmasında kişiye mutlak hak sağlanamayacağı kurala bağlanmış olup, Devletin hükümranlık hakkının doğal bir sonucu olarak yabancıları Türk Vatandaşlığına kabul edip etmeme konusunda idarenin takdir yetkisi bulunduğunda kuşku bulunmamaktadır. Bu yetkinin ancak kanunun temel ilkeleri, kamu yararı ve hizmet gerekleri göz ardı edilerek kullanıldığının kanıtlanması ya da idari yargı merciince saptanması halinde, dava konusu edilen idari işlemin sebep ve maksat yönlerinden hukuka aykırılığı sebebiyle iptalini gerektireceği açıktır. Bu durumda; davacı hakkında herhangi bir soruşturma ve suç kaydının olmadığı, davacının eşi hakkında tespit edilen hususların Türk Vatandaşlığının kazanılmasına engel nitelikte görülmediğinden ve çiftlerin evlilik birliği içinde yaşadığı, müşterek 2 çocuklarının da olduğu anlaşılmakla, Türk Vatandaşlığı talebinin reddine dair işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden; Ukrayna uyruklu olan davacı tarafından, evlilik yoluyla Türk vatandaşlığına alınma talebiyle yapılan başvuru üzerine davalı idarece başlatılan araştırma neticesinde, davacı ve eşinin aynı evde evlilik birliği içinde yaşadıkları, çiftin çevresiyle komşuluk münasebetinin bulunduğu ve komşuları tarafından, çiftin her hangi olumsuz bir durumlarının olmadığının beyan edildiği, davacı hakkında Erzurum İl Emniyet Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliği tarafından 02/10/2003 tarihinde “Fuhşa Teşvik ve Aracılık Etmek” suçundan hakkında işlem yapıldığının tespit edildiği, yapılan tahkikat ve arşiv taraması neticesinde davalı idarece, davacının başvurunun 5901 sayılı Kanunun 16.maddesinde yer alan şartları taşımadığından bahisle reddedilmesi üzerine bu işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda; dava dosyasında mevcut olan tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, her ne kadar Türk vatandaşlığına kabul etme konusunun Devletin hükümranlık yetkisine ilişkin olması nedeniyle, davalı idarece takdir yetkisi çerçevesinde davacı hakkındaki geçmiş kayıtların değerlendirilmesi sonucu bir karar verilmesi mümkün ise de, evlilik süresi içerisinde davacının herhangi bir suç kaydının bulunmadığı, evlendikten sonraki dönemde evlilik birliğiyle bağdaşmayan bir eyleminin tespit edilmediği, davacı hakkındaki olumsuz eylemlerine ilişkin kayıtların evlilik öncesine ait olduğu, davacı ile Türk vatandaşı eşinin davacının 2006 yılında evlendikleri, evlilik birliği içerisinde yaşadıklarının, birlikte ortak meskende oturduklarının, eşler arasındaki sorumlulukların yerine getirildiğinin, ortak dil ile anlaşabildiklerinin, kişisel bilgileriyle ilgili detayları bildiklerinin, evliliğin anlaşmalı ya da menfaat karşılığı olmadığının, komşuluk münasebetleri bulunduğunun tespit edildiği, davacı hakkında yapılan Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT arşiv araştırması sonucunun ve il emniyet tahkikat sonucunun olumlu olduğu anlaşılmakla, davacının vatandaşlık başvurusuna konu evliliği bakımından aile birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunduğunun kabulünün mümkün olmadığı, dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak Gerekli alanlar işaretlendi *

Yorum Yap